Yamuklardan doğrular
Geçtiğimiz hafta sizlere bir yöneticiden öğütler vermiştim. Bu hafta bir başka yöneticinin öğütlerinden devam edeceğim.
Öğüt 4: Kör, sağır ve sessiz insanlar bin yıl huzur içinde yaşarlar diye düşünebilirsiniz. Örgüt elemanlarınızın kör, sağır ve dilsiz olmaları sizin için bir huzurlu iş hayatı kaynağı olabilir, ama gereken dinamizmi nereden bulacağınızı da düşünmeniz gerekir.
Şu meşhur üç maymunlar figürü vardır bilirsiniz. Hindistan kökenli olduğu ileri sürülen fakat Japonya’dan dünyaya yayılan ağzını, gözünü ve kulaklarını kapatmış maymunlar. İsimleri de var: Mizaru, Kikazaru ve Iwazaru. Figür aslında şeytanı görmemek, işitmemek ve konuşmamak anlamına gelmekle beraber hemen her kültürde artık bu dar anlamda kullanılmıyor.
Şirket içinde ve dışında olup bitenleri görmeyen, taraflı tarafsız kurumu ilgilendiren konularda söylenenleri dinlemeyen, fikir ve sentezlerini dile getirmeyen elemanlar bir çok yöneticinin bazen bilinçli bazen de bilinçaltı nedenlere tercih edilebilirler. Mizaru görmez çünkü ya bakmaz ya da gördüğünü anlamaz. Kikazaru duymaz çünkü ya dinlemez ya da dinlediğini anlamaz. İwazaru konuşmaz. Bir de bunların ikisini veya üçünü birden karakter ve davranışlarında birleştirenler var. Genelde örgüt elemanlarının azı görme, dinleme ve konuşmada aynı derecede iyidir. Stratejinizin gerek tasarım ve gerek uygulanmasında beraber çalıştığınız ekibiniz Mizaru, Kikazaru ve Iwazaru ise Allah kolaylık versin. Hele bu ekibi bile bile kurdunuzsa Allah akıl fikir ihsan etsin.
Öğüt 5: Patronunuzun aptal olduğunu düşünüyor ve bunu dile getiriyorsanız şöyle düşünün: Patronunuz daha akıllı olsaydı sizi işe almazdı.
Gerek hocalık gerekse yöneticilik kariyerimde öğrencilerin ve özellikle genç elemanların hocalarını ve amirlerini aptallıkla suçladıklarına çok sık rastladım. Bu sadece bizim kültüre has bir megalomanik kişilik bozukluğu değil. Batı kültüründe de var. ‘Aptal’ suçlaması çok yaygın kullanılan bir eleştiri. Senesini söylemeye yaşım belli olacağı için çekindiğim bir tarihte yazdığım makalemde ‘sübjektif (öznel) rasyonalite (akıl)’ konusunu işlerken bize akılsız gelen düşünce ve davranışların en azından bazılarının neden o fikir ve davranış sahipleri açısından rasyonel olduğunu irdelemiştim. Gerek yönetici olarak elemanlarınızı gerek ast olarak amirlerinizi ‘aptal’ olarak nitelemeden önce, hani derler ya kendini onun yerine koyarak, bir kez daha düşünmenizi öneririm. Bununla aptal insan yoktur demek istemiyorum. Elbette vardır. Kişiyi, düşünce ve davranışlarını objektif (nesnel) olarak değerlendirdikten sonra hâlâ aptal olduğuna inanıyorsanız yapılacak şey bellidir. Eğer patronsanız size Çin Halk Cumhuriyeti silahlı kuvvetler el kitabında da yer aldığı ileri sürülen bir deyişi hatırlatayım. ‘Bir kişi eğer hem akıllı fakat tembelse onu yönetim kuruluna alın. Biri eğer hem akıllı hem de çalışkansa yönetici yapın. Eğer bir kişi aptal ve tembelse hâlâ kullanılabilir. Ama biri hem aptal hem de çalışkansa hemen kovun.’ Çünkü devamlı hata yapar düzeltmek zorunda kalırsınız. Şirketinizi Mizaru+Kikazaru+Iwazaru’larla doldurdunuz ve akılsız çalışkanlarla iş yapmaya uğraşıyorsanız; kolay gelsin. Yok eğer yönetici değil fakat aptal olduğuna inandığınız bir yöneticinin altında çalışıyorsanız ya Mizaru+ Kikazaru+ Iwazaru olun ya da çalışmayın kardeşim.
Öğüt 6: Sadece korkaklar yalan söyler. Korkusu olmayan insanlar yalan söylemezler.
Yalan söylemeyin. Özellikle elemanlarınıza asla. Kimseyi enayi yerine koymayın. Eninde sonunda yalan söylediğiniz ortaya çıkar. Adınız yalancıya çıkacağına aptala çıksın daha iyi. Yalan temelde yanlış bir şey. Ama korku nedeniyle söylenen yalan en beter yalan cinsidir.
Doğruculuk ne yazık ki bazen bir zayıflık belirtisi olarak değerlendiriliyor. Bence adınız zayıfa çıksın, ziyanı yok ama doğrucu olun. Yıllar önce büyük bir şirketin tasfiyesi sorumluluğunu üstelenmiştim. Hiç de hoş bir şey değildi. Yüzlerce elemanı işten çıkartmak zorundaydım. Bunun hoşa gidecek bir yanı yoktu. Şirket satılmış, yeni sahibi şirketin devrinin kurum ‘sıfırlandıktan’ yani tüm yönetici ve işçilerin iş akitlerinin feshinden sonra yapılmasını anlaşmada şart koşmuştu. İşçi sendikalarının militanlık seneleriydi üstelik sendikanın satışa mani olacak yasal hak ve güçleri vardı. Süreç içinde elemanlara hiç yalan söylemedim. Defterleri açtım. Şirketin satılmazsa batacağını, satılırsa herkesin tazminatlarını alabileceklerini, ama satılmayıp batarsa onların da diğer alacaklılar gibi sıraya girmesi gerekeceğini anlattım. Tazminatları şirket elemanları ile, teker teker, birlikte oturup hesapladım. Şirket yemekhanesindeki son toplantımızda yüzlerce işçi satışa mani olmak için bağırıp çağırırken bunu tekrar anlattım ve “Ben size şimdiye kadar hiç yalan söyledim mi?” diye sordum. Kariyerimin en güzel anılarından biri sendika başkanının ayağa kalkarak “Doğru söylüyor. Bu adam hiç yalan söylemedi” diyerek yaptığı iltifattır. Tasfiyeyi sıfır sorunla halletmiştik.
Neyse bu üç öğüt de de bir başka yamuk adamdan. Gelmiş geçmiş en belalı mafya babası ‘iki dirhem bir çekirdek baba’ veya ‘teflon baba’ olarak bilinen John Gotti’den (Öğütleri pek işe yaramadı çünkü en güvendiği adamlarından Sammy Gravano meğer Iwazaru değilmiş. Konuştu. Onun jurnali sayesinde hapse atıldı ve orada öldü.)
Sağlıcakla kalın.