Yalnız yaşayan sayısındaki artışı görmezden gelemeyiz
Hükümet son yıllarda nüfus artışını tekrar hızlandırmak ve doğurganlık oranını artırmak için politikalar geliştirmeye çalışıyor. Sosyal politikalar buna göre şekillendiriliyor. Ancak nüfus ve aile yapısında son yıllarda öne çıkan eğilimler, arzu edilenin tam tersi yönde. Üç ve daha çok çocuk sahibi ailelerin sayısı ile ataerkil aile sayısı azalırken çocuksuz aile sayısı ve tek yaşayanların sayısı hızla artıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) hanehalkı gelir ve yaşam koşulları anketi ile hanehalkı tüketim anketinde, aile yapısındaki dönüşüm ve eğilimleri gözler önüne seren önemli veriler yer alıyor. Göze ilk çarpan sonuç yalnız yaşayanların sayısındaki artışın genel ortalamanın çok üzerinde olması. İkinci ve belki de daha önemlisi, yalnız yaşayan yaşlı sayısındaki artış hızının yüksek olması.
TÜİK’in hanehalkı bütçe araştırmasına göre 2007-2012 arasındaki 5 yılda hane sayısı yüzde 15.7 artarken yalnız yaşayanların sayısı yüzde 86.3 arttı. Yalnız yaşayanların sayısındaki artış hızı ortalamanın 5.5 katını buluyor.
Bu veri evlilik kurumunda ciddi bir zayıflama eğilimine işaret ediyor. Buna çocuklu aile oranında gerileme yaşanıyor. Çocuksuz çift sayısı 5 yılda yüzde 39.1 arttı. Buradaki hız genel ortalamanın iki katını aşıyor. Buna karşın tek çocuklu aile sayısındaki 5 yıllık artış yüzde 13.6 ile genel ortalamanın altında. İki çocuklu aile sayısındaki artış ise yüzde 8 ile ortalamanın yarısında kalıyor. Hükümetin arzuladığı aile tipi olan üç ve daha çok çocuklu aile sayısı ise beş yılda artmak bir yana yüzde 2.2 azaldı.
En büyük gerileme ise en az iki kuşak ailenin birarada yaşadığı ataerkil aile tipinde yaşanıyor. Ataerkil aile sayısı 5 yılda yüzde 10.7 azaldı. Bu eğilim, kırdan şehire göç, toprağa bağlı aile yapısının çözülmesi ve gelir düzeyindeki artış gibi faktörlere bağlı bir sonuç.
Ataerkil ailenin çözülmesi toplumsal ilerlemenin doğal sonucu olarak görülüp olumlu karşılanabilir. Ama yalnız yaşayan yaşlıların sayısındaki artışın çok yüksek olmasını, aynı şekilde değerlendirmek mümkün değil. TÜİK’in hanehalkı gelir ve yaşam koşulları araştırmasına göre 65 yaş üzerinde olup da yalnız yaşayanların sayısı 5 yılda yüzde 34.5 arttı. Bu genel ortalamanın iki katından daha hızlı bir artış demek. Bu arada yalnız yaşayan kadın sayısındaki artışın yüzde 40’ı bulması da bir diğer ilginç ve önemli sosyal gelişme.
Hane sayısındaki en hızlı artış birarada yaşayanlarda. Birarada yaşayanların bulunduğu hane sayısı 5 yılda yüzde 168.8 arttı. Buradaki hız da ortalamanın neredeyse 11 katı. Bunu ortak ev kiralayarak birlikte yaşayan öğrenci sayısındaki artışla açıklayabiliriz.
Bu veriler, ülkeyi yönetenlerin istediklerine ters gelişmeler. Ancak bunun bir olgu olduğunu ve görmezden gelinemeyeceğini kabul etmek gerekiyor. Bu eğilimler hükümetten belediyelere, hatta apartman yöneticilerine kadar her düzeyde yöneticiye yeni görevler yüklüyor.
Türkiye’nin ailelerinden ayrı tek yaşamak durumunda olan yaşlılar için yeterli altyapının oluşturulması ve geliştirilmesi önemli bir ihtiyaç ve görev olarak öne çıkıyor. Evde birlikte yaşamak durumunda olan öğrenciler için yurt olanaklarının artırılması verilerin ortaya koyduğu bir diğer ihtiyaç. Üç çocuk hedefi için politikalar geliştirirken bunları unutmamak sosyal bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor.
Aile yapısı ve yaşam tarzındaki bu eğilimler, üretim ve pazarlama şirketleri için de dikkatten kaçırılmaması gereken gelişmeler. Çünkü tek başına yaşam, ihtiyaç duyulan tüketim malı ve hizmetinin türünden hacmine, biçiminden fiyatına kadar ürün tercihlerini değiştirebiliyor. Üretim ve pazarlama alanının da bu gelişmeye cevap verebilmesi gerek.