Yalan rüzgarları!
Küresel ölçekte belirsizlik ve kırılganlığın seri bir şekilde arttığı bir dönemden geçiyoruz. Başta gelişmekte olanlar olmak üzere tüm ekonomilerin üzerindeki olumsuz baskıların yükseldiğine tanık oluyoruz. Emtia piyasaları bu gerçeği görüyor ve fazlası ile fiyatlıyor; sermaye piyasaları ise bu gerçeğin ne anlama geldiğini bildiği için direnmeye çalışıyor!
Böyle gitmeyeceğini herkes biliyor: ya emtialar güçlü bir toparlanma yaşayacak, ya da sermaye piyasaları bir daha toparlanamayacak biçimde çakılacak. Eninde sonunda aynı rotada buluşmak zorunda kalacaklar ve herkes bu durumun sonuçlarına katlanmak dışında bir seçenek bulamayacak. Gelişmiş ülke para otoritelerinin sözlü veya eylemli müdahalelerini bu kapsamda irdelemek gerekiyor.
ABD para otoritesinin tercihleri, orta vadede kendi ülkesinin kaderini dünyanın geri kalanından ayrıştırmak istediğini düşündürüyor. Belli ki dalgalı ve küresel ölçekli bir riskten kaçınma eğiliminin bu sonucu üretebileceğini öngörüyorlar.
Son on yılda parasal genişleme desteği ile ihraç edilen sermayenin geri dönmeye başlaması onlar için böyle bir fırsat algılaması yaratmış olabilir. Risk alma isteğinin günü kurtaracak şekilde yeniden güçlenmesini ise kesinlikle istemiyorlar: doların yeniden değer kaybetmeye ve emtia fiyatlarının yükselmeye başlamasının en büyük faturayı ABD’ye çıkarabileceğini çok iyi biliyorlar!
AB ve Japon Merkez Bankaları ise benzer konulara daha dar açıdan bakmak zorunda kalıyor ve olası yan tesirler yeterince dikkate alınamıyor; küresel değil, bölgesel bir bakış açısı ile sorunların destekçisi olmaktan öteye gidemiyorlar.
ABD onları, kendi denizaşırı kayıplarını sınırlı tutarak risklerini azaltmak için kullanmaya çalışıyor, hacimli parasal genişlemelere teşvik ediyor.
Sadece kendini düşünen ve olumsuz baskılar altında bunalan küresel yatırımcılar da günü kurtarmak üzere bu siparişi desteklemek durumunda kalıyor. Ortaya çıkan sonuçların şimdilik kimseyi memnun edemediği dikkat çekiyor.
Özetlemeye çalıştığımız kargaşa ortamında, gelişmekte olan ekonomiler daha fazla bunalıyor ve tepkisel yaklaşımlarla başının çaresine bakmaya çalışıyor. Kimisi faizlerini yükseltiyor, kimisi ise petrol fiyatının düşüşünde veya Japonya’nın parasal genişlemesinde teselli arıyor! Denize düştükleri ve yılana sarılmakta oldukları gerçeğini kabul edemiyor, bindikleri dalları kesmeye devam ediyorlar. Bir kısmı ise ne kadar görmezden gelirse gelsin, yükseliş eğiliminde olan jeopolitik gelişmelerin de katkısı ile daha fazla sarsılıyor; kırılganlık artıkça hareket yeteneği daralıyor, güvensizlik büyüyor.
AB’deki parasal genişleme bölgedeki ekonomik daralmayı önleyemeyecek gibi görünüyor. Japonya ise benzer yöntemi parasının değerini düşürerek rekabet gücünü arttırmak amacı ile kullanmaya çalışıyor. Her ikisi de diğer gelişmekte olan ekonomileri tehdit ediyor ve küresel kırılganlık algısını güçlendiriyor. Fakat kısa vadeye odaklanan ve sadece para bollaşacak beklentisini kendi lehine kullanmaya çalışan finansal piyasalar, kimsenin itibar etmediği senaryolar yazmaya devam ediyor!
Dolardaki güçlenme ile altın ve petroldeki gerileme, gelişmekte olan ekonomilerin kriz yolcusu olduğunu haykırıyor; ama onlar bu konuda üç maymunu oynamayı tercih ederek, herkesi aptal yerine koyma alışkanlığından vazgeçemiyorlar!
Evet, oyun içinde oyun çok; sistemi oluşturan kurumsal yapı hem olduğu gibi görünmekten kaçınıyor, hem de bazı gelişmeleri kendi çıkarına uygun sebep ve sonuç ilişkileri ile kurgulayarak kafa karıştırıyor.
Sonra da ürettiği yapaylığı gerçek sanma gafl etine düşerek yanlışlarına devam edebiliyor. Unutmayın, ne sebep ile olur ise olsun günü kurtarmak isteyenler ile geleceği kurtarmak isteyenlerin yolu aynı olamaz. Herkes kendi tercihini yapacak ve sonuçlarına katlanılacak!