Yabancılar, Suriye gerginliğinin savaşa dönüşmeyeceğine yatırım yapıyor

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

 

 

Türkiye, Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra savaşa hiç bu kadar yaklaşmamıştı. Barış Harekatı'nda da topraklarımızda bir çatışma yaşanması olasılığı zaten yoktu. Hava taarruzuna uğrama kaygısı söz konusuydu, hepsi o kadar. Oysa şimdi 877 kilometrelik kara sınırımız olan Suriye ile yıllardır hiçbir komşumuzla yaşamadığımız bir gerginliğin içindeyiz.

Uçağımız düştü ya düşürüldü. Uçak düşürüldüyse ne ile vurularak düşürüldü, onu bile bilmiyoruz; hatta Suriye mi düşürdü, onu konuda bile kesin bilgiye sahip değiliz. Sınırda sayıları on binlerle ifade edilen sığınmacılar için kentler kurduk. Bu sığınmacılar, bulundukları yörede asayişi adeta yok ettiler, maddi külfet üzerinde ise hiç durulmuyor. Topraklarımıza bombalar düşmeye başladı, biz de karşılık verir olduk. Meclis'ten tezkere çıkardık. Önce, "Tezkere çıkarmak savaşmak anlamına gelmez" dedik, sonra "Öyleyse niye tezkere çıkardınız" itirazları yükselince, "Tezkereyi kesinlikle kullanmayacağız demiyoruz, gerekirse tabii ki kullanılır" diye yeni bir söylem geliştirdik. Moskova'dan Şam'a gitmekte olan bir yolcu uçağını, bildirim dışı gizli kargo götürdüğü gerekçesiyle Esenboğa'ya indirip aradık. Suriye ile notalar havada uçuşuyor, şimdi de Rusya ile aramıza soğukluk girmek üzere…

Yani denilebilir ki, dış politikada hiç böylesine gergin bekleyişlerin yaşandığı günlerimiz olmamıştı. Herkes sanki her an tetikte. Ama bu "herkes"in içinde ekonomi cephesinin aktörleri pek yok. Piyasalarda, sanki ülkede hiç gerginlik yaşanmıyormuşçasına bir sakinlik hakim. Özellikle de böylesine gergin dönemlerde ülkeyi hemen terk etme eğilimi içine giren yabancılarda.

Ne Borsa'dan çıkış var, ne DİBS'ten

Önce yabancıların Türkiye'deki finansal varlıklarının düzeyini hatırlatalım. Yabancıların Türkiye'deki finansal varlıkları 133.6 milyar dolarla eylül sonu itibariyle rekor düzeye ulaştı.

Eylül sonundaki 133.6 milyar doların 64.6 milyar doları hisse senedinden, 51.5 milyar doları devlet iç borçlanma senedinden, 17.1 milyar doları mevduattan, 433 milyon doları da eurobonddan oluşuyor.

Yabancıların varlıkları dokuz ayda yüzde 41 oranında yaklaşık 39 milyar dolarlık artış gösterdi. Bu artışta hisse senedi fiyatlarındaki artışın büyük rol oynadığını belirtmek gerek. Dokuz ayda yabancıların hisse senedi yatırımları 45.6 milyar dolardan 64.6 milyar dolara çıktı. Bu dönemde İMKB endeksi de 51.267'den 66.397'ye yükseldi. Dolayısıyla hisse senedi tutarında ortaya çıkan yüzde 42'lik artışın yüzde 30'u fiyattaki yükselmeden kaynaklandı. Bir başka ifadeyle yabancıların hisse senedi tutarındaki net artış dokuz ayda yaklaşık yüzde 9 oldu.

Görünürdeki artışın daha altında kalmış olmakla birlikte yabancıların varlıklarında bir azalma yok; tam tersine artış sürüyor. Bu da gösteriyor ki, yabancı yatırımcı yaşanan onca anlaşmazlığa, karşılıklı sergilenen onca restleşmeye rağmen, Türkiye ile Suriye arasında bir sıcak çatışma, klasik anlamda bir savaş yaşanacağına pek ihtimal vermiyor.

Aksi olsaydı dururlar mıydı?

Özellikle yabancı yatırımcının beklentisi bir sıcak çatışma yaşanacağı noktasında yoğunlaşıyor olsaydı, hiç kuşku yok ki şimdikinden çok farklı gelişmeler görürdük. Hisse senedi ve devlet iç borçlanma senedinden yoğun çıkışlar yaşanırdı. Bu iki yatırım aracından çıkılması satış demekti ve satış durumunda da fiyatlar hızla aşağı giderdi. Devlet iç borçlanma senedinde fiyatlar aşağı gidinde ters yönde faizler de hızla yükselirdi.

Hiç olmayacak anlamına gelir mi?

Yabancıların şimdilik çıkış eğilimi göstermemiş olması, hiç göstermeyecekleri anlamına gelmez kuşkusuz. Özellikle 2008'i hatırlamakta yarar var. 2007 sonunda 106.8 milyar dolar olan yabancı portföyü, 2008 sonunda neredeyse yüzde 50 azalmış ve 54.3 milyar dolara inmişti. Bu gerilemede hisse senedi fiyatlarının yüzde 52 azalmasının da büyük etkisi vardı. Ancak, hisse senedi fiyatlarını gerileten en büyük etken de yine yabancıların satışlarıydı. Satışlar fiyatlardaki gerilemeyi tetiklemiş, fiyatlardaki gerileme de portföy büyüklüğünü aşağı çekmişti.

2008 yılında aynı şekilde yabancıların devlet iç borçlanma senedi portföyünde de hızlı bir gerileme yaşanmıştı.

Yabancıların vücutları taşın altında!

Yabancı yatırımcının Türkiye'den çıkmasını güçleştiren etkenlerden biri de buradaki varlıklarının büyüklüğü. Biraz önce aktardık, eylül sonu itibariyle 133 milyar doları aşan bir portföy büyüklüğü söz konusu.

İster Suriye ile olan gerginliğin bir sıcak çatışmaya dönme olasılığının iyice artması, ister başka bir neden, yabancılar Türkiye'den çıkmak isterlerse önlerinde iki tehlike var:

Birincisi; böylesine yüklü portföyü kime satacaklar? Ya yeni yabancı alıcılar gelecek ya da yerli yatırımcılar alım yapacak. Kendileri çıkarken başka yabancı yatırımcı gelmez elbette. Peki yerli yatırımcı niye alıma yönelsin, o da anlamsız. Kaldı ki, Türkiye'de böylesine yüklü portföye alım gelecek bir birikim de yok.

İkincisi; eldeki hisse senetleri ve devlet iç borçlanma senetlerinin önemli bir kısmı, bir şekilde satılabilmiş olsun. Bu satışın bir anlamda kardan zarar edilerek ya da doğrudan zararına yapılacağı kesin. Ele geçen para yurtdışına döviz olarak çıkarılacağına göre, döviz almak gerekecek. Yani dövize bir yönelme başlayacak. Diğer tüm etkenler bir yana, yalnızca bu nedenle bile döviz kurlarında bir artış olmayacak mı?

Bir yanda zararına satış, bir yanda ele geçen TL'yi dövize çevirirken doğacak zarar…
Yabancıların Türkiye'deki portföy yatırımlarının büyüklüğü zaman zaman tartışma, hatta eleştiri konusu oluyor. Yabancılar Türkiye'de küçük bir portföy yatırımına sahip olsalardı ellerini taşın altına sokmuş olacaklardı. Oysa böylesine büyük bir yatırım tutarı, yabancıların ellerinin değil, vücutlarının taşın altında olduğunu gösteriyor; kımıldamakta zorluk çekiyorlar.

Yabancılar, o taşın altından hızla çıkmak isterlerse, bir yerlerinin ezileceği kesin!

 

aaktas15102012-1.jpg

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar