Yabancılar; bir ileri iki geri!
Mehter yürüyüşüne ilişkin tümüyle yanlış bir inanış vardır. Hatta bu yanlış inanış kalıplaşmış bir söze de dönüşmüştür. Mehterin iki ileri bir geri yürüdüğü düşüncesi yerleşmiştir nedense. Oysa Mehter, hep ileri yürür ve üç adımda bir durup sağa ve sola selam verir. Yani geri yürüme diye bir durum yoktur.
Mehter de nereden çıktı, diye düşünüyor olabilirsiniz. Yabancıların Türkiye’deki menkul kıymet alım satımları klasik hale gelen ama yanlış olan Mehter yürüyüşüne ilişkin benzetmeyi çağrıştırdı. Yanlıştır ama Mehterin iki ileri bir geri adım attığı varsayılır ya, yabancılar da işte bunun tersini yapıyorlar. Ama yabancılarınki yanlış değil, onlar gerçekten bir ileri iki geri adım atıyorlar; yani bir geliyor, iki gidiyorlar.
Yurtdışında yerleşikler ya da kısaca yabancı yatırımcılar yılbaşından 12 Ekim’e kadar olan dönemde hisse senedinde net 1 milyar 487 milyon dolarlık, devlet iç borçlanma senedinde ise yine net 635 milyon dolarlık satış gerçekleştirdiler.
Yabancılar arada alım yapıyorlar ama satışları daha fazla oluyor ve işte yılın yaklaşık ilk dokuz buçuk aylık döneminde oluşan tablo böyle.
Hisse senedi ve DİBS toplamındaki net çıkış dokuz buçuk aylık dönemde 2 milyar doları geçmiş durumda.
Güven eksikliğini yerine koyamadık
Aslında ne tuhaf değil mi... Biz doğrudan, ama gerçek anlamda doğrudan yatırımı tercih edip portföy yatırımlarına bir anlamda burun kıvırırken şimdi bunu da mumla arar hale geldik. Geldik, çünkü sıcak para lazım. Çarkın dönmesi, döviz arzının azalmaması, kurun çok yükselmemesi için bize sıcak para lazım...
Aslında daha önce de değindiğimiz bir gerçek var. Yabancı yatırımcı için Türkiye’de şu sıralarda portföy yatırımı yapmak, özellikle devlet iç borçlanma senedi almak çok ama çok avantajlı.
Bırakın başka ülkelerle kıyaslama yapmayı. Türkiye’yi Türkiye ile kıyaslamak bile şu dönemin ne kadar büyük bir avantaj sunduğunu ortaya koyuyor.
Örneğin yılbaşında 1.000 dolar getirip karşılığında 3.800 lira dolayında bir para elde ederek yüzde 15’ten devlet iç borçlanma senedi almak vardı.
Oysa şimdi 1.000 dolar getirip içinde bulunduğumuz günlerin kurundan ele geçecek 5.600 lira dolayında bir paraya yüzde 20’nin üstünde bir faizle borçlanma senedi almak mümkün.
Ama işte o yarın ne olacağı kaygısı yok mu... Bu kaygı yüzünden yabancılar adeta bir gelip iki gitmek durumunda kalmıyorlar mı...
Dedik ya, bırakın bu paranın geleceği Batı ülkelerini, Türkiye benzeri ülkelerde bile bu faiz neredeyse hiç kalmadı.
Devlet iç borçlanma senedinde koşullar alım için çok cazip de hisse senedi piyasasında cazip değil mi... Kurun yüksek seyrediyor olmasından dolayı Türk hisse senetleri özellikle yabancılar için çok ucuz kaldı.
Ama biz tutup ara ara Türkiye’nin en büyük özel bankasını kamunun hissedar olacağı bir yapıya büründürmeye gidecek açıklamalar yapınca yabancı da ister istemez “Ne oluyor” diyor.
“Bugün bir bankaya, yarın bir şirkete” algısı oluşabiliyor. Bu yüzden de çok değerli Türk şirketlerinin hisse senetleri yabancıların “bekle gör” politikası yüzünden düşük seyrediyor.
Hisse senedi fiyatlarının düşük seyrediyor olmasının ekonomiye doğrudan çok büyük bir zararı yok elbette, ama bu duruma yol açan döviz girişi noksanlığı başka sorunlar yaratıyor.
“Şimdi Türkiye’de yatırım yaparsam yarın faiz fırlar ve zarar eder miyim? Ya kur tekrar tırmanır ve zarar etmeme yol açar mı?
Yabancı kendi kendine bu soruları soruyor ve ikna olacağı yanıtlar bulmak istiyor.
Bir ileri iki geri hareket ettiklerine göre, demek ki bu konularda onları ikna edememişiz, edemiyoruz.