Yabancı için yatırım ortamı güvenli mi?

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN [email protected]

Talep her şeydir. Buluşlara bakılırsa, ardındaki rüzgar ihtiyaçlardır. Hoşnutsuzluklar da tüm ilerlemelerdeki yönlendirici güçtür. Bu durum, İngiltere, Almanya, Japonya, Rusya ve ABD gibi ülkelerin kalkınmalarında doğal kaynaktır. Türkiye ise dış satım ürünlerine yeterli küresel ilgiyi sağlayabilmiş değildir. Rekabet savaşlarında kazanan taraf olabilmenin ön koşullarını yerine getiremiyoruz. 21 yüzyılın ilk yıllarında etkili iki temel faktör vardır. Bunlar,

i. Bilim ve

ii. Piyasa bilincidir.

Bilim Newton’la başlamış, piyasa bilinci de A. Smith ile yaygınlaşmıştır. Dünya ekonomisinde 200 yıldır var olan bu etkiler bu gün için de geçerlidirler. Özgürce düşünebilmek, ürünlere yüksek talep sağlayabilmek, kişisel haklara saygı duyabilmek, adalete ve devlete duyulan yüksek güveni yükseltebilmek...

İngiltere’yi düşünün; 18 yüzyılın ortalarıyla 19 yüzyılın ortaları arasında dünyada ekonomisinin mutlak hakimidir. Çünkü halka bilim ve piyasa bilincini özümsediğinde, ortalama anlayışı da artmıştır. Gerçeklere sırtını dönen toplumlar, rekabet edemezler. Ticaret savaşlarında baştan kaybederler. Olsa olsa taşıma suyla değirmen döndürürler. Yani, yüklenirler dış borca. Sonuç ne olur mu dersiniz: 245.2 milyar ABD Doları özel sektör toplam dış borç, 1 yıla kadarlık kısmıyla 70.3 milyar ABD Doları'n altına düşmeyen borçluluk.

Tablo. Ödeme vadelerine göre özel sektör dış borcu

İngiliz mallarına talep o kadar yüksekti ki, ürünler havada kapışılmaktadır. Kitlesel üretim yöntemine geçişte, geleneksel üretim yöntemiyle elde edilen ürünler yetersiz kalmıştı. Ürünlere bu yüksek talep, yeni yöntem arayışlarını kaçınılmaz kılmıştı. İlk önceleri Newton’un “doğa felsefesinin evrensel kanıtı” eseri, sonra da Watt’ın buhar makinesi bilimin üstünlüğünü kanıtlamıştı. Bilim öylesine etkileyici ürünlerle sosyal yaşama girmişti ki, kanunların yapabildiklerinin çok önüne geçebilmişti. Einstein, “aynı şeyleri yapıp, farklı sonuçlar beklemek aptallıktır” diyordu. Türkiye bilime yönelik hep şaşı bakıyor. Bu nedenle de eğitime, sanayiye, üretime yönelik ihtiyaçlarını büyük ağırlıkla dışardan temin edebiliyor. Tıpkı, yetersiz tasarruflarını dış finansman desteğiyle kapatabilmesi gibi…

Tablo. Uluslararası yatırım pozisyonu dış borç yükü

Uluslararası yatırım pozisyonumuz, en geniş tanımıyla net açığımızı ortaya koymaktadır. Kümülatif açığımız 430 milyar ABD doları’nın altına düşemiyor. Doğrudan yatırımlarımızdaki gerileme yetmezmiş gibi, portföy yatırımlarımız da hızla kan kaybediyor. Dış ticaretimizde yüksek ağırlıklı ileri teknoloji, ithalat açıklarımızı büyüme dönemlerinde zirvelere taşımaktadır. 2018 yılı sonunda dış ticaret açığımız 88 milyar ABD doları seviyesinde olabilecektir.

Tablo. Cari açık

Bacasız sanayii dediğimiz turizm gelirlerimiz, bu yıl toparlayacak. Ne var ki bu olumlu etki, ham petrol fiyatlarındaki yüksek seyirle silinip süpürülecektir. Sonuçta, 60 milyar ABD dolarlık açıkla yılı kapatmış olabileceğiz.

Sözü fazla uzatmadan soralım; dış finansmana yüksek ihtiyacımız bu yıl artacak mı? Evet. Bu gereksinimleri nereden karşılayacağız? Dışardan. Çünkü ne doğal kaynak, ne sermaye, ne tasarruf, ne de vasıflı insan gücü kapasitemiz değişebilir. Mademki dışardan karşılayacağız, öyleyse yabancının bize güveni kilit önemde değil mi? Başkanlık sistemi adı altında gelen yönetim şeklinin yabancı için güvensiz bir ortam yarattığı kesin. Uzun vadede Türkiye’nin yapacak birçok yapısal reformu varken, bunların gündemde bile olmaması ekonomik yapıyı her an zora sokabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar