Yabancı çıkışları dış borcumuzla rezervlerimizi karşı kaşıya getirebilir
Her geçen gün yeni bir hikaye yaratabilmek konusunda biraz daha zorlanıyoruz. Hafta, Moodys’in Türkiye ile ilgili görüşlerine odaklanmakta sonlanmış olacak. Yabancılar menkul kıymet pozisyonlarını 21 Kasım 2014-20 Kasım 2015 döneminde 40.66 milyar dolar azalttılar. Hisse senedinde 15.69 milyar dolar, bonoda 18.58 milyar dolar ve repodaysa 6.39 milyar dolar pozisyon kayıpları yaşanmıştır. Seçimle geçirdiğimiz 2015 yılının ekonomiye yansımaları, yabancıların yatırım tercihlerinden çıkış şeklinde olmuş.
Büyümek için dış finansmana duyduğumuz ihtiyaç
Türkiye için büyüme ithalatın artması anlamına geliyor. Yabancının doğrudan ya da portföy yatırımlarının Türkiye ilgisini artırabilmekten geçiyor. Dış finansman olmadan ulaştığımız büyüme düzeyi ne istihdamı ne de üretimi tatmin eden bir düzey oluyor. Çıkışların arttığı dönemde aklımıza ilk gelen, Merkez Bankası’nın rezerv yeterliliği olur. Yeterli rezerv düzeyi için teoride iki farklı görüş karşı karşıya gelir. İlki, merkez bankalarının ihtiyaçlarının çok üzerinde rezerv biriktirme eğiliminde olmalarıdır (Bird ve Rajan, 2002). İkincisiyse, güçlü rezerve sahip gelişmekte olan ülkelerin finansal krizlerden daha çabuk çıkıyor olmalarıdır (Fihser, 2001)
Yabancıların hisse, bono ve repo toplamlarının sadece yüzde 30’u kadarlık kısmını karşılayabilecek rezerv düzeyi, sıcak para hareketlerine karşı yeterli görülüyor. 20 Kasım 2015’deki 86 milyar doların üzerinde bir merkez bankası brüt rezervi bu açıdan bizi rahatlatıyor.
Kısa vadeli toplam dış borç yükümlülüğü için rezerv yeterliliği
Merkez bankasının rezerv yeterliliğinin bir diğer önemli karşılaştırma kriteri de kısa vadeli toplam dış borç yükünün ne kadarının rezerv tarafından karşılanıyor olduğudur. Bu karşılaştırmada rezerv, kısa vadeli kamu ve özel toplamından oluşan borç yükünün ancak yüzde 84’üne karşılık gelebiliyor. Oysa uluslararasında kabul gören en az yüzde 100 olabilmesidir.
Brüt rezerv büyüklüğümüz Ekim 2011’den beri kısa vadeli toplam dış borcun altında seyrediyor. Mart 2015’den itibaren toparlanma girişimleriyle öne çıkıyor ancak, yetersiz. Kısa vadeli borç içinde bankaların konumları güçleniyor. Döviz kredilerinde yıllık fark 17.75 milyar dolar, ya da diğer bir ifadeyle yüzde 37 gerilemek oluyor.
Yabancı çıkışları devam ederse artan kur riski reel sektörün işini zora sokabilir. Kredileri kapatabilecek tek sebebin sürdürülebilir bir büyüme olduğunu unutmamamız gerekiyor. Yüksek kur ve düşük faiz patikasında yürümek biraz canımız acıtacak gibi görünüyor.