Ya bir de faizi artırmasaydık...
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu 24 Mayıs’ta gerçekleştirdiği olağanüstü toplantıda faiz oranını 3 puan artırarak yüzde 13.50’den yüzde 16.50’ye çıkardı. Bu sayede, faiz kararı öncesi bir süre 4.90’ların üstüde seyreden dolar kurunda belirgin bir gerileme sağlandı.
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu 7 Haziran’daki olağan toplantısında bu kez faizi sürpriz sayılabilecek bir şekilde 1.25 puan artırdı. Yani faizde iki hafta içinde 4.25 puanlık artışa gidilmiş oldu. Faiz yüzde 17.75’e çıkarıldı.
Bir oranın değişimini puan olarak ifade etmek gerekir ve faizdeki bu değişim de 4.25 puandır. Ama bir fikir vermesi açısından bu değişimi oransal olarak ifade edersek artış yüzde 31’i aşmıştır.
Merkez Bankası faizi böylesine yukarı çekti de ne oldu peki? Yabancı Türkiye’ye akın etmeye, devlet iç borçlanma senetlerini kapışmaya mı başladı? Hiç de böyle bir gelişme yaşanmadı.
601 milyonluk DİBS sattılar
Merkez Bankası’nın faizde çok yüksek sayılabilecek bir artışa gittiği dönemde yurtdışında yerleşik yatırımcılar devlet iç borçlanma senedine hücum etmek şöyle dursun, net satış gerçekleştirdiler.
Yurtdışı yerleşikler, 25 Mayıs- 15 Haziran haftasında net olarak 601 milyon dolarlık devlet iç borçlanma senedi sattılar.
Yurtdışı yerleşiklerin bu üç haftalık dönemde hisse senedinde ise net 111 milyon dolarlık alım yaptıkları görüldü.
Yabancı yatırımcıların geçen hafta yoğun biçimde hisse senedi alımına yöneldikleri, buna karşılık DİBS’te yüksek tutarlı bir satış gerçekleştirdikleri görüldü. Yabancılar, 8-15 Haziran haftasında 289 milyon dolarlık hisse senedi alırken 460 milyon dolarlık DİBS sattılar.
Bir yanlışlık var ama!
Yurtdışı yerleşikler faiz düşükken de iç borçlanma senetlerine pek itibar etmiyorlardı, faiz arttı ama tutumda pek bir değişiklik görmedik.
Ne yani faiz yabancı yatırımcı için bir çekim yaratmıyor mu? Yoksa durup düşünmemiz gereken başka yönler mi var?
Yabancı yatırımcının bu faizi tahsil edip edememe, anaparalarını alıp alamama gibi bir kaygıları yok. Türkiye çok daha büyük darboğazlar içindeyken bile borcunu ödemiş bir ülke. Bırakınız kendi borcunu, Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı’nın borcunu bile ödemiş bir ülke.
Öyleyse ne oluyor da yabancılar faiz iki haftada tam 4.25 puan artırıldığı halde, Hazine artık çok daha yüksek faizle borçlandığı halde, faiz yükseldiği için iç borçlanma senetlerinin fiyatı çok düştüğü halde Türkiye’ye gelmiyor, aksine ellerindeki kağıtları satarak çıkmayı tercih ediyorlar...
Bu durumu faiz oranlarıyla açıklamanın çok uzağındayız artık. Dünyanın kaç ülkesinde böyle faiz kalmış! Ama yok, bu faizle bile yabancıyı çekemiyoruz.
Temelde iki nedenle... Birincisi faizin daha da yükselebileceği bekleniyor olabilir. İkincisi de Türk parasının değer yitirme sürecinin hızlanabileceği, bu yüzden de faizden elde edilecek getirinin eriyip gideceği kaygısı yaşanıyordur.
Yatırımcı güven ister. Hele hele başka bir ülkede yatırım yapacaksa. Türk vatandaşının aklında bile hiçbir zaman söz konusu olamayacak bin bir türlü kaygı oluşuyorsa, insanlar kendi ülkelerinde bile kötü sürprizler yaşayabileceklerinden kaygı duyuyorlarsa yabancı haydi haydi bu tür kaygıları yaşar.
Hele ki böyle bir seçim ortamında... Seçimden sonra Cumhurbaşkanlığı koltuğuna kimin oturacağı belli değilken; Mecliste çoğunluğun nasıl oluşacağı konusunda papatya falı açılıyorken ve de bu bilinmezliklerin yarattığı kaygılar yetmez gibi bazı siyasiler çıkıp seçimlerin yenilenmesinin gerekebileceği gibi sözlerle ortalığı bulandırırken yabancılar da kendi açılarından haklı olarak şu sisin dağılmasını bekliyorlardır.