Ya benimsin ya kara toprağın, ya tek başına iktidarı verirsin ya...

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Haftaya bugünlerde yeni hükümette hangi isimlerin yer alacağını mı konuşuyor olacağız, hükümeti hangi partilerin kurabileceğinden mi söz edeceğiz, yoksa bütün bunları atlayıp yeni seçimin ne zaman yapılacağını mı tartışacağız. Üç olasılık dışında başka bir olasılık yok çünkü.

Hükümetin nasıl kurulabileceği ise belli. Ya AKP tek başına hükümet kurabilecek bir çoğunluk sağlayacak, ya 7 Haziran'a benzer bir Meclis aritmetiği oluşacak ve tek parti hükümeti mümkün olmayacak, koalisyon zorunlu hale gelecek. 

Ama biz tutar, 1 Kasım seçimini de koalisyon gerektiren bir Meclis aritmetiği sonucu verdiği gerekçesiyle "arızalı" diye niteler ve "tekrarlama"ya kalkışırsak, o zaman da 2016'nın baharında bir erken seçim daha yapacağız demektir. O erken seçime de yine tekrar seçim mi deriz, başka bir ad mı buluruz, bilinmez.

Siyasi partilerin oy istemesi elbette normaldir, amaçları budur; gerçekleşmeyeceğini bilseler de tek başına iktidara gelecekleri iddiasında bulunmaları da siyaseten olağan karşılanmalıdır. Ama bu tek başına iktidara gelme, "Bizi tek başımıza iktidara getirmezseniz olacakları düşünün" şeklinde kaş çatıp parmak sallamaya dönüşürse, iş değişir tabii ki.

"Yeniden seçim konuşulur"

"Eğer sandıktan 7 Haziran sonuçlarına benzer bir sonuç çıkarsa, korkarım yeniden seçim konuşulmaya başlanacak..."

Bu görüşü AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin dile getirdi. Şu anda diğer partilerden hiçbirinin tek başına iktidarı yakalama şansı olmadığı görüşünü savunan Şahin, aday olduğu Karabük'te yaptığı konuşmada bakın neler söyledi:

 "1 Kasım'dan sonra Türkiye'nin, Türk ekonomisinin yeni maceralara artık tahammülü yok. Artık milletimiz 'sandık' ve 'seçim' demiyor. Geçtiğimiz yıl iki seçim, bu yıl da iki seçim yapıyoruz. Eğer sandıktan 7 Haziran sonuçlarına benzer bir sonuç çıkarsa korkarım yeniden seçim konuşulmaya başlanacak. Seçim konuşuldukça Türkiye'de gelişme de, kalkınma da istendiği hızda olmaz. O bakımdan artık milletimiz 'seçim değil geçim istiyoruz' diyor. Türkiye'yi 2019'a taşıyacak, 2023'e istikrarla taşıyacak güçlü bir iktidar olsun iş başında. Kendi içinde uyumlu bir iktidar olsun istiyorsunuz. Bir takım partilerin bir araya gelerek kendi içlerinde 'geçim' sorunu yaşayacağı bir hükümetle Türkiye'nin 'geçim' sorununu çözemezsiniz arkadaş. 'Geçim' sorunu yaşayan iktidarlarla milletin 'geçim' sorunu çözülmez. O nedenle 1 Kasım'da sandıktan tek başına iktidar çıkmalıdır."

Ya çıkmazsa...

Mehmet Ali Şahin, AKP dışında bir partinin tek başına iktidara gelmesinin mümkün olamayacağını söylerken haklıdır. Şu birkaç günde olağanüstü oy kaymaları yaşanmayacağına göre... Şahin, koalisyon hükümetinin kendi içinde "geçim" sorunu yaşayacağı konusunda da çok haksız sayılmaz. Ama iyi de, biz koalisyonda "geçim" sorunları olabileceği gerekçesiyle 1 Kasım sonuçlarını da "yetersiz" bulursak bu seçimi de mi "arızalı" diye niteleyeceğiz? 

Tek parti hükümeti olmadı, koalisyonu yürütmek zor, öyleyse haydi bir seçim daha mı yapalım diyeceğiz? Varsayalım dedik, bunun sonu var mı? Nisanda mayısta bir seçim daha; sonuç yine tek parti iktidarı yok, bu sefer de sonbaharda bir seçim daha mı, nereye kadar, ne zamana kadar?

Sopa, aba altında bile değil 

Seçmene, "Bize 1 Kasım'da tek başımıza iktidar olacak kadar oy verdiniz verdiniz, vermediniz başınıza geleceklerden siz sorumlusunuz, ona göre" denilebilir mi, denilir mi? Bire bir öyle söylenmiyor tabii ki ama, lafın nereye gittiği de belli.

"Aba altından sopa gösterme"nin çok ötesine geçmiş durumdayız. Sopa ortada ve kılıç gibi sallanıyor. Ve kaşlar çatık.

Koalisyonun ne kadar kötü olduğu yönünde başka görüşler de dile getiriliyor. Başbakan ve AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ne diyor koalisyon konusunda:

"Allah, bizi 1 Kasım’dan sonra koalisyona da muhtaç etmesin. Mührünüzü öyle sağlam basın ki, eşinizi, çocuğunuzu, komşunuzu, öyle sağlam götürün ki sandığa, ne olur beni bir daha Kılıçdaroğlu ile Bahçeli ile muhatap etmeyin".

Biraz gazetecilik yapıp Davutoğlu'nun ilk cümlesini tersinden okuyalım. Demek ki Allah bizi 7 Haziran'da koalisyona muhtaç etmiş, ama biz direnmişiz.

Öyle anlaşılıyor ki, 1 Kasım'da da koalisyona muhtaç olursak, yine direnebiliriz.

"Hizmette sınır yoktur", yıllar öncesinden hala hatırladığımız bir banka reklamı sloganıydı. "Seçim sayısında sınır yoktur" da günümüz Türkiye'sinin siyaset sloganına dönüşmek üzere... 

Bu yaklaşımla ekonomiyi nereye sürükleyeceğiz, acaba hiç düşünüyor muyuz. Kur hesabını değiştirerek, artık patinaj bile yapamaz duruma gelen kişi başına gelirimizi büyütme çabasıyla başlayan rakam makyajlama nerelere uzanacak. Güneşi balçıkla sıvayabileceğimizi mi sanıyoruz. Daha bu yılın kur artışı fiyatlara öyle pek yansımış da değil. Fiyat artışları ne olacak, bir seçim daha, bir seçim daha dersek kur nereye fırlayacak, yurtdışından kaynak gelmezse ne yapacağız, bunları düşünen var mı ki. 

Üstelik, bu sorunları artık tek başına bir parti hükümetinin çözmesi çok ama çok zor. Sanılanın tam aksine bir koalisyon hükümeti bu sorunlarla baş etmede çok daha başarılı olabilir. Ama, tek amaç adeta "Aman içimize kimse girmesin" olunca, durum değişiveriyor işte.  

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar