”Ya ben, ya İSDEMİR” diye başlayan süreç...

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

2000 yılı ortası; Coşkun Ulusoy, OYAK Genel Müdürlüğü görevine yeni gelmiştir ve OYAK, İSDEMİR'i almak için bir süredir hazırlık yapmaktadır. Ulusoy, bu alıma karşı çıkar. Ama OYAK alım konusunda ısrarlı görünmektedir. Ulusoy, bir anlamda "Ya ben, ya İSDEMİR" diye rest çeker. Vazgeçilir İSDEMİR'in alınmasından. Coşkun Ulusoy o dönemi, nakde dönme dönemi olarak görmektedir. OYAK'ın, mümkün olduğunca nakitte durması için çaba gösterilir ve ardından Kasım 2000'de sarsılan Türkiye ekonomisi, Şubat 2001'de Cumhuriyet tarihinin en büyük krizine girer. Bu süreci nakitte geçiren OYAK, Ulusoy'un ifadesine göre, en büyük birikimi o kriz döneminde sağlar.

Antalya'dan İskenderun'a giderken Ankara gemisinde Ulusoy ve ekibiyle bir grup gazeteci olarak aynı masada akşam yemeğindeyiz. Ulusoy, şubat krizi öncesinde İskenderun'u almaktan vazgeçme sürecini böyle özetliyor. Şubat krizinin, adeta bağıra bağıra geldiğini ifade eden Ulusoy, döviz kurunun da bir fiyat olduğunu, ulusal paranın fiyatı olduğunu vurguluyor ve dünyada hiçbir mal ve hizmetin fiyatının sabit tutulamayacağına dikkat çekiyor. Sonrasını hepimiz biliyoruz, Anayasa kitapçığı bahanesiyle tetiklenen olumsuz gidiş krizle noktalanıyor.

Coşkun Ulusoy İskenderun konuşmasında çok özet olarak; finanstan tam zamanında çıktıklarını, OYAKBANK'ı satarken kendilerini eleştirenlerin şimdi bu operasyonu takdir ettiklerini söyledi ve İSDEMİR yatırımıyla ilgili bilgi verdi. Aslında Coşkun Ulusoy, aylardır aynı şeyleri söylüyor da, toplumsal hafızamız pek güçlü olmadığından mıdır nedir, bazı sözler, görüşler son gelişmelerin ışığında dile getiriliyormuş gibi algılanıyor. Dört ay önce, haziran ayı ortasında bu kez İstanbul'dan Ereğli'ye giderken yine aynı gemide sohbet etmiştik Ulusoy'la ve Ereğli'deki konuşmasını dinlemiştik. Ulusoy, bankacılıktan tam zamanında çıktıklarını, gidişatın hiç de iyi olmadığını, ellerindeki güçlü nakitle fiyatlar iyice gerilediği zaman finans dışında yatırım yapacaklarını söylüyordu. O tarihte, dünya finans sisteminin bugün içine düştüğü hal tarif edilseydi, herhalde iyi bir bilimkurgu gibi dinlenirdi anlatılanlar.

İSDEMİR'in can çekiştiği yıllar

Dönelim İSDEMİR'e. Yapımı Sovyetler Birliği tarafından gerçekleştirilen ve 1975 yılında üretime başlayan İSDEMİR, 1998 yılının mart ayında özelleştirme kapsamına alındı. 2000 yılı ortasındaki özelleştirme ihalesinde İSDEMİR'le ilgilenenler olduysa da, alıcı çıkmadı. Başta da belirttik, bu ihale sürecinde OYAK da İSDEMİR'le ilgilendi, ancak Ulusoy'un karşı çıkmasının da etkisiyle bu alım gerçekleşmedi.

İSDEMİR, yıllar boyunca neredeyse tüm hükümetlerin popülist uygulamaları yüzünden çok kötü ve verimsiz yönetilen bir işletme oldu. 2000 yılı sonuna gelindiğinde, birikmiş zarar 2.4 milyar dolara ulaşmıştı. Öyle ki, İSDEMİR üretime başladığı 1975 yılından sonra yalnızca 1984-1988 döneminde kar etmiş, diğer yıllar ise hep zararla kapatılmıştı.

Çare, ERDEMİR'e devir

İSDEMİR için yolun sonuna gelinmişti. Tesiste ancak yuvarlak ürün üretilebiliyordu, oysa Türkiye yassı ürüne ihtiyaç duyuyor ve bu üründe arz eksikliği bulunuyordu. İSDEMİR'i, yassı ürün üreten bir yapıya kavuşturmak, bunun adımını atmak gerekiyordu. Mevcut haliyle alıcı da çıkmayan tesis, 31 Aralık 2002 tarihinde, borç ve alacakları temizlenmiş bir bilançoyla ERDEMİR bünyesine katıldı.

İSDEMİR'in devredildiği tarihte çoğunluk hissesi kamuda olan ERDEMİR, özelleştirme süreci sonunda 27 Şubat 2006 tarihinde, yüzde 100'üne OYAK'ın sahip olduğu Ataer Holding'e devredildi. Özelleştirme İdaresi ve Türkiye Kalkınma Bankası hissesiyle birlikte ERDEMİR'in çoğunluk hissesi OYAK'ın oldu.

ERDEMİR OYAK'a satılırken konulan en önemli koşul, İskenderun'da 2008 yılı sonuna kadar 3.5 milyon ton/yıl kapasiteli yeni bir yassı çelik haddehanesi yapılmasıydı.

İşte bu yatırım bir süre önce tamamlandı, tesisin tanıtımı da geçen hafta sonu yapıldı. Detayları gerek gazeteniz Dünya'da, gerek diğer gazetelerde okudunuz. İki buçuk yıla sığdırılan 3 milyar dolarlık yatırımla entegre yassı çelik üretimine başlandı.

200 müteahhitle çalışıldı

İSDEMİR'de öğle yemeği sonrasında OYAK Yönetim Kurulu Başkanı Emekli Korgeneral Yıldırım Türker, Yönetim Kurulu Üyeleri Emekli Vali Ömer Lütfi Tuncel, eski Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Serin, İSDEMİR Yönetim Kurulu Üyesi ve aynı zamanda OYAK Çimento ve Otomotiv Grubu Yönetim Kurulları Başkanı Celalettin Çağlar'la sohbet ediyoruz. Çağlar, 200 müteahhitle çalışıldığına ve bunun zorluğuna dikkat çekiyor. Kimi dönemlerde, tesise girip çıkan müteahhit elemanlarının sayısının 20 bine yaklaştığını öğreniyoruz.

İki buçuk yılda 3 milyar dolarlık bir yatırımı kamu eliyle böylesine çok sayıda müteahhitle çalışarak gerçekleştirmenin mümkün olup olmadığını soruyorum. Masada bulunanlar, bunun pek mümkün olmadığı görüşünde. Gerekçe de, hem bürokratik işlemlere takılma riski, hem gerektiği zaman gereken kaynağı bulmada yaşanacak sıkıntı.

Oysa şimdi ortada, sekiz yıl önce neredeyse kapısına kilit vurulmak üzere olunan, şimdi ise yılda 5.3 milyon ton sıvı çelik, 3.5 milyon ton da yassı çelik üretme kapasitesine erişmiş Türkiye'nin en büyük çelik üreticisi var.

"Gözyaşı dökmemek mümkün mü?"

ERDEMİR'de de aynı durumu gözlemiştim; demir-çelik çalışanlarının tesislerine bakışı bir başka. Bu durum, belli ki yeni yatırımlar yapma arzusu ve bunun kıvancı eklenince kat be kat artıyor. İSDEMİR Genel Müdürü İsmail Akçakmak, basın toplantısına başlarken, "Bir marşımız ve filmimiz var, birlikte izleyelim" diyor. Filmde, ilk yassı çelik üretimi karşısında koskoca adamların çocuklar gibi sevindiklerini görmek gerçekten çok etkileyici.

Toplantı sonrasında Akçakmak'a yanaşıyorum. "İlk üretim aşamasında gözyaşı döktünüz mü" diye soruyorum. "Dökmemek mümkün mü" diyor Akçakmak.

Aynı şevk ve heyecanı, basın mensuplarına tesisin gezilmesi sırasında her ayrıntıyı anlatan İşletmeler Genel Müdür Yardımcısı Uğur Yılmaz'da da görmek mümkün.

Dipten, zirveye...

Çok değil, sekiz yıl önce çürümeye terk edilmeye ramak kalmış bir tesisten, Türkiye'nin en büyük çelik üreticisini yaratmak az şey olmasa gerek. OYAK, 2000 yılında İSDEMİR'i almaktan bir anlamda son anda vazgeçmese ve İSDEMİR'e o zaman doğrudan sahip olunsaydı, 2001 krizi sürecinde elde para da yokken 3 milyar dolarlık yatırım yapılabilir ve ortaya böylesine bir tesis çıkarılabilir miydi, yoksa İSDEMİR, OYAK'ı da dibe mi çekerdi?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar