“Ya 2018’de bu yılki kadar döviz bulamazsak!”

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Yok yok, başlıkta bir yanlışlık yok. Yılları karıştırmış da değiliz. Başlıktaki ifade yalnızca bir hatırlatma ve korktuğumuzun başımıza geldiğine bir vurgu.

Bu başlığı geçen yılın son yazısında, 29 Aralık 2017 tarihinde atmıştık. Gelin sizi bir yıl önceye götürelim, 2017’nin son yazısında neler söylemişiz, özetleyelim:

“Yurtdışında yerleşikler bu yıl hisse senedi ve DİBS alımı yoluyla net 11 milyar dolara yakın döviz getirdiler. Bu, son beş yılın en yüksek tutarı. Şimdi belki de kara kara düşünmemiz gereken şu: “2017’yi döviz yönünden fena geçirmedik ama ya yabancılar 2018 yılında bu yılki kadar döviz getirmezlerse ne olacak?”

Çarkın dönebilmesi için belli bir dövize ihtiyacımız var. Elbette Türkiye’nin döviz kaynağı yalnızca hisse senedi ve devlet iç borçlanma senedine gelen para değil. Ama bu para adeta “dişlileri yağlayan” bir para. Azaldı mı, hele hele olmadı mı, sıkıntı yaşanıyor.

Hem bu “taze” döviz gelecek ki, hisse senedi piyasası canlı seyretsin; DİBS faizi çok fazla yükselmesin, hatta yerine göre çok talep olunca düşsün.

O yüzden bu paranın gelmesi önemli. “Gelmezse gelmesin, onlara mı kaldık” deme lüksümüz ne yazık ki yok.

Evet, onlara kaldık ya da kalmış durumdayız. Kaç yıldır öyleydi, kaç yıl daha da öyle olacak.

Hani keşke yabancının getireceği dövize hiç ihtiyacımız olmasaydı ama o konumda değiliz.

Dolayısıyla ne yapıp edip önümüzdeki yıl da dişlileri yağlayacak dövize ihtiyacımız var.

Ama bir yandan da, bu dövizin “gelmemesi”, gelirse “daha yüksek maliyetle” gelmesi için de adeta elimizden geleni yapıyoruz.

Para, bir başka ülkeye o ülkeye iyilik olsun diye gitmez. Gittiği o ülkede para kazanmak ister doğal olarak. Parayla para kazanmanın ölçüsü de bellidir. Yüksek getiri, yani faiz...

Yüksek getiri, yani ucuza alınabilecek menkul değerler, hisse senedi gibi. Bunların varlığıdır aranan. Ve tabii ki bu getiriyi silip süpürmeyecek olan kur değişimi.”

Korktuğumuz başımıza geldi

2017’deki 11 milyar dolara yaklaşan döviz girişinden sonra bu yıla kaygıyla bakmakta haklı olduğumuz ortaya çıktı. Yurtdışı yerleşikler bu yıl (21 Aralık’a kadar olan dönemde) net 1.3 milyar dolarlık çıkış yaptılar.

Yurtdışı yerleşikler son on dört yılda üç yıl net çıkış gerçekleştirmişlerdi, bu yılki de onlardan biri oldu.

Oysa 2018’e hiç de fena başlamamıştık. Yabancılar ocak ayında 1.3 milyar dolara yakın para getirmişti. Ama sonrasında dünyada da rüzgarın tersine dönmesinin etkisiyle işler kötü gitmeye başladı ve yabancı da Türkiye’yi terk etme eğilimi içine girdi.

Kaldı ki Türkiye 24 Haziran’da sandığa gidecek, üstelik bu kez yönetim biçimini oylayacaktı.
Bir ülkenin yönetim biçiminde böylesine radikal bir değişiklik yaşanıyor olması tüm yatırımcıları tedirgin eder, doğaldır. Bu tedirginliği yok edecek adımlar atmak yerine, örneğin faizleri zamanında sembolik de olsa artırmak yerine biz yangına körükle gittik ve döviz kurunu ve faizleri inanılmaz düzeylere taşımış olduk. Sonuç da ortada işte...

Ya 2019?

Döviz kurundaki hızlı dalgalanma da, faizin hızla inip çıkması da bu hareketleri fırsata çevirebilenler dışında herkesin zararına.

Yurtiçinde ortaya çıkan enflasyon gibi, işsizlik gibi tahribatlar apayrı konular.

Bu dalgalanmalar Türkiye’de menkul kıymet yatırımı yapmak isteyen yabancının da aleyhine.

Bu yıl dolarda 3.80’lerde başladığımız yolculukta bir ara 7 liranın bile üstünü gördük.

Hazine’nin iç borçlanmasında yılın ilk aylarında yüzde 13 dolayında olan faiz eylül-ekim aylarında yüzde 25’i buldu.

Doların 7’yi, faizin yüzde 25’i aştığı günlere göre şimdi daha iyi bir durumdayız.

Bir anlamda ölümü gördük, sıtmaya razı olma halini yaşıyoruz yani. Artık döviz ne 3.80’leri görür, ne de faiz orta vadede bile tek haneye doğru geriler.

Öyle anlaşılıyor ki 2019’u en iyi olasılıkla 2018’in son aylarındaki gibi geçireceğiz.

Bu gidişat yurtdışı yerleşiklerin Türkiye’ye yeniden ilgi göstermeleri sonucunu doğurur mu?

Hayır yanıtı daha ağır basıyor. Dikkat edelim, bu yıl yurtdışı yerleşikler en yoğun DİBS satışını 24 Haziran seçiminden önce mayıs ayında yapmışlardı. Bu yıl da bir seçime gidiyoruz. Dolayısıyla en azından ilk çeyrek için çok umutlu olmamakta yarar var.

Sonrası mı? Hele 1 Nisan’ı bir görelim, sandığın Türk siyasetine nasıl bir şekil vereceğini bir görelim...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar