Y ve Z kuşaklarının eşitlikçi tavrı edebiyata da yansıyacak

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN [email protected]

Elçin Poyrazlar, “Dünyada #MeToo hareketiyle birlikte daha kadın odaklı bir çağa girdik. Bu sosyal medyanın gücüyle iyice görünür kılınıyor. Bunun kadının sesinin çıkması, söz alması, itildiği alanlara girmesinin sağlanması, erkeklerin kurallarının sorgulanması gibi amaçları var. Y ve Z kuşakları çok daha kapsayıcı, hayvansever, çevre bilinci gelişmiş, ekonomik anlamda daha eşitlikçi olan dişil bir dönemi yönetecek. Bu da mutlaka edebiyata yansıyacaktır” diyor.

İlk polisiye romanı Gazetecinin Ölümü 2014’te, ikincisi Kara Muska 2016’da, son romanı Mantolu Kadın ise 2018'de yayımlanan Elçin Poyrazlar, İngiltere Polisiye Yazarları Derneği’nin (CWA) üyesi ve Türkiye’de Polisiye Yazarları Birliği’nin kurucuları arasında yer alıyor.

ODTÜ İşletme Bölümü’nden mezun olduktan sonra, Belçika’da Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler üzerine yüksek lisans yapan ve Brüksel’de ekonomi-politika doktorasını yaparken gazeteciliğe başlayan Poyrazlar, Cumhuriyet’in Brüksel ve Washington temsilciliklerinin ardından TimeOut, Huffington Post, Vocativ ve BBC gibi uluslararası medya kuruluşları için çalıştı. Şu anda Londra’da yaşıyor ve gazetecilik, yazarlık ve anneliği bir arada sürdürüyor. Elçin Poyrazlar ile, yazarlığın “ekonomik açıdan sürdürülebilir bir meslek” olup olmadığından, kadına şiddete kadar farklı konularda konuştuk. Bakın neler anlattı;

Yazarlık ekonomik açıdan sürdürülebilir bir meslek mi? Türkiye’de ve Avrupa’da bu durum farklılık gösteriyor mu?

Aslına bakarsanız yazarlığın bizim bildiğimiz anlamıyla bir meslek olup olmadığından emin değilim. Çünkü bir doktor ya da mühendis gibi maddi ve manevi sonuçlarını kısa süre içinde görebileceğiniz bir iş değil. Düzenli bir geliriniz olmuyor ve bu serüvenin başındaysanız mutlaka başka bir işiniz ya da sizi finansal anlamda destekleyen birileri olması gerekiyor. Yazarlık zaman, enerji, mekan ve büyük ödünler talep eden bir tutku. Türkiye'de küçük bir grup yazar haricinde bu ekonomik açıdan pek de sürdürülebilir değil. Bir yanda yıllarca uğraşarak edebiyat işçiliği yapmış değerli yazarlar varken diğer yanda piyasanın talebiyle, sosyal medya takipçileri nedeniyle kitap yazdırılan fenomenler var. Elbette bu sadece Türkiye'ye has bir durum değil. Küresel eğilimler, kitap piyasasının talepleri, Netflix gibi internet üzerinden yayın yapan platformlar, sosyal medya, şöhret de edebiyat dünyasını şekillendirebiliyor. Bence bu anlamda bir yazarın yaşadığı zorluklar ülkeler bazında pek farklılık göstermiyor.

Mantolu Kadın “domestique noir” olarak adlandırılan bir tür. Bir ev kadınının “karanlık” hikayesi… Kitap, kadına şiddet/ aile içi şiddet gibi Türkiye’nin en önemli sorunlarından birini yansıtması açısından önemli. Dünyada nasıl bir ilgi var bu türe?

Son birkaç yıldır Domestic Noir Batı'nın suç edebiyatında büyük yer kaplıyor. Dünyada #MeToo hareketiyle birlikte daha kadın odaklı bir çağa girdik. Bu sosyal medyanın gücüyle de iyice görünür kılınıyor. Bunun kadının sesinin çıkması, söz alması, itildiği alanlara girmesinin sağlanması, erkeklerin kurallarının sorgulanması gibi amaçları var. Bence Gen Y ve Gen Z denilen, Y ve Z kuşakları Batı'da çok daha kapsayıcı, hayvansever, çevre bilinci gelişmiş, ekonomik anlamda daha eşitlikçi olan dişil bir dönemi yönetecek. Bu da mutlaka edebiyata yansıyacaktır.

İki çocuğunuz var. Gazetecilik de devam ediyor.. Hayat yazarlığı nasıl etkiliyor?

Gazetecilik benim romancılığımda olumlu rol oynuyor. Siyasi polisiye yazdığım için arka planı anlama ve olay örgüsünü kurmak daha kolay geliyor. Bir de işin yazı işçiliği tarafı var. Romancılık öğrenilen bir iş. Yazı da öyle. Elim uzun süredir yazıda olduğu için gazeteciliğin faydalarını gördüm.

Yazarlık, hayatı çalışma odasının dışında bırakınca yapılabiliyor. Kendinize ait bir oda, masa, köşe olmalı önce. Sonra bir zaman dilimi olmalı sadece size ait. Kutsal bir mekan ve zaman çerçevesi çizmek lazım. Ardından oturmak ve her gün çalışmak lazım. Eğer o gün yazamadıysanız, romanla ilgili bir şeyler tasarlamak, araştırmak, düşünmek gerekli. Tabii bir iş ve çocuklarla bu çok da kolay değil. Ama anneliğin bana öğrettiği bir ders var. Zaman, bir dakikası bile harcanamayacak kadar kıymetli, sevdiğin şeyi yap.

“Bir kadın gazeteci böyle konuşmaz”

Türkiye’de bir çok alanda kadın-erkek eşitsizliği mevcut: Siyasi temsiliyetten iş dünyasına kadın başarmak için erkekten çok daha fazla çaba sarfetmek zorunda kalıyor. Bu durum edebiyat dünyasında da böyle mi? Erkek egemen bir dünya mı burası da?

Kesinlikle öyle. Örneğin ben bir kitabımı erkek bir editöre gösterdiğimde bana 'Bir kadın gazeteci böyle konuşmaz' şeklinde bir yorumda bulunmuştu. Kadın ve gazeteci olan benim ama benim nasıl konuşacağıma karar veren o. Türkiye'de yayınevleri sahiplerine ve yöneticilerine baktığınızda çoğunun erkek olduğunu görürsünüz. Altlarında çok değerli kadın editörler, tasarımcılar, çevirmenler olsa bile. Bu kadınların yayınevinin çizgisinde, hangi kitapların seçileceğinde, ya da büyük kararlarda söz hakkı var mı? Yayınevlerinin başında erkekler olduğu için de yıllarca erkek yazarlar öne çıkarıldı. Kadın yazarlar 'kadın konularını' yazsın gibi bir teşvik de olabiliyor. Ancak bunun da değiştiğini hissediyorum. Türkiye de küresel kadın hareketinden nasibini alıyor.

Kitaptan kısa bir alıntı

"Şimdi geriye bakınca sıradan bir kadın görüyorum kendimde. Tekdüze hayatımın içinde günlük tasalarım vardı. Kabullenmiş, kalender, sorgulamayan, sınırları aşmayan ideal genç bir kadın.

Bir kocam, bir evim, konforlu bir hayatım vardı. Yemeğin pişmesinin neden bu kadar uzun sürdüğünü düşündüğüm, gazetelerin magazin eklerinde birbirinden ayrılan genç ünlüleri okuduğum, dizilerde süslü kadınların ve zengin berbat eşlerinin hayatlarını izlerken kocamın eve gelmesini beklediğim bir hayat. Seçtiğim, değiştirmediğim, kaçmadığım, kendimi dahil edemediğim hayat.

Ve o hayatın merkezindeki kocam. Yakışıklı, başarılı kocam. İyi eğitimli, ağırbaşlı, mantıklı, ayakları yere basan, saygın ve iyi kısmet kocam. Beni seven, koruyan, kollayan, bakan, el üstünde tutan kocam. Beni umursamayan, silen, ezen, yok sayan, işkence eden, mahveden kocam. Katilim."

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar