Web’deki dizi başarısı
Başkan Obama, twitter’daki 41 milyon takipçisine 14 Şubat sabaha karşı 1.33’de tek satırlık bir tweet attı: “Lütfen, House of Cards dizisindeki sürprizleri açık etmeyin.”
Bu dizi, hayali bir Amerikan siyasetçisinin şantajla, üçkağıtla, ve hatta cinayetle nasıl yükseldiğini “anlatan” bir gerilim kurgusu. Siyasetçinin eşi de onun kadar düzenbaz ve şaibeli. 2013’te 13 bölüm halinde ABD ve dünya televizyonlarında (Türkiye’de paralı bir kanalda) yayınlandı. Şimdi ikinci sezonu başladı (Türkiye dahil).
Kevin Spacey ve Robin Wright’ın başrollerinde olduğu dizi, bir TV kanalı ürünü değil. Netflix adlı sinema filmi dağıtım sitesinin “ürettiği” bir dizi. Netflix, 2013’te dünyada ilk kez, bu 13 bölümlük dizinin tümünü aynı anda abonelerine açtı. İsteyen, geril geril gerilim diziyi 13 saatte izlesin bitirsin diye. Ya da istediği zaman, istediği yerde izlesin diye.
Şimdi de aynı Netflix, 14 Şubat gecesi Los Angeles saat ayarıyla (Batı Yakası) geceyarısında ve saat New York’ta (Doğu Yakası) sabaha karşı 3’ken yeni 13 bölümü tekrar sitesine koydu.
Netflix, izlenme istatistiği açıklamıyor ama, çeşitli kaynaklar bu işlerin hesabını tutuyor: Orası bir bilgi toplumu... Procera Networks adlı rating izleme kurumuna göre, dizinin 13 bölümünü Netflix’in ABD abonelerinden 668 bin kişi bir oturuşta (yani 13 saat aralıksız) izledi. Böyle bir maraton izleme, kitle iletişim araçlarında kendi başına bir yenilik. Netflix’in 40 milyon abonesi var. 30’u ABD, 10’u dünyada. Dizinin nerede ne kadar izlendiğine dair yeni bilgiler zamanla kamuoyuna ulaşır. Çünkü Netflix, hissedarlarına bilgi vermek zorunda. Ve bu bilgi, bir şekilde medyaya yansıyor.
Çin’de ise, diziyi yayınlayan Sohu.com’a göre, Cuma-Pazar arasında 3.5 milyon kişi webden izledi. Bir kurmaca diziye dair burada bunca bilgi ve verinin nedeni şu: Teknolojide yenilikçi girişimler, ortaya yeni iş modelleri çıkartıyor. Daha önce akla gelmeyen, uygulanma imkânı olmayan türde işler aniden mümkün oluyor: Normalde bir TV kanalının üretimi olması gereken bir TV dizisini bir internet şirketinin oluşturması. Ve bunun, TV’de de yayınlanması...
Kevin Spacey, bütün bu yenilikçiliği, 2013’te İngiltere’de Edinburg Uluslararası Televizyon Festivali’ndeki konferansında özetlemişti. Söyledikleri, Türkiye’deki TV kanallarına yaramaz elbette:
“Seyirci, kontrolün kendisinde olmasını istiyor. Özgürlük istiyor. Canı isterse saatlerce, istediği şeyi seyretmek istiyor. Biz, müzik sektörünün öğrenemediği şeyi öğrendik: Seyirciye,istediğini ver. Ne zaman isterse. Hangi şekilde izlemek isterse. Makul bir fiyata. Böylece, o programı çalmak yerine, ki bazısı hâlâ çalmak isteyecektir, sanırım bizim yöntemlekorsanlığın önüne geçebiliriz. Çünkü bizde, seyircinin isteği şey var: Kalite istiyor seyirci. Bizde yetenek var, sanatsal özgürlük var. Yetenek ve işimizin kalitesini korumak için yenilikçiolmak zorundayız. Biz TV yönetiminin de taleplerini karşılıyoruz. Onlar para kazanmak istiyor. Biz de onların kârlı olmasını istiyoruz ki yüksek kalitede yapımlara para versinler. Bizonları tatmin edersek, onlar da bizi destekler. İşte bu yüzden yenilikçi olmamız gerekiyor. Hatta seyirciden daha iyi olmalıyız. Onları şaşırtmalı, sınırları yıkmalı ve onları, daha öncegörmedikleri yerlere götürmeliyiz.”