VUCA dünyasında yol ararken…
Dünya her geçen gün daha karmaşık bir hale geliyor. Hayatımızdaki kavramlar özellikle son yıllarda o kadar büyük hızla değişti ki, bu değişime ayak uydurmak giderek zorlaşıyor.
Nüfuslar yaşlanıyor, tüketim alışkanlıkları değişiyor ve buna paralel iş modellerinin de güncellenmesi gerekiyor. Bir yandan çeşitli mesleklerin geleceğine yönelik kaygıları tanımlarken, bir yandan yapay zekânın yaratacağı fırsatları yakalamayı öğrenme çabası içerisinde oluyoruz.
Hem yerel hem de küresel ekonomik metriklerde yaşanan değişimler de piyasalara ve paranın yönüne ilişkin öngörüleri zorlaştırıyor. Örneğin küresel piyasalardaki gelişmeler ile döviz kurlarını anlamaya çalışıyoruz. Ya da TCMB’nin iki dudağı arasından çıkacak faiz kararının zamanını tahmin etmeye çalışıyoruz.
Bir yandan olası tedarik sorunları senaryolarda yerini alırken, bir yandan yeşil dönüşümün dış ticaret perspektifimize etkisini düşünüyoruz. İklim krizi, su krizi ya da jeopolitik risk unsurları gibi faktörler belki henüz şirketlerin proforma finansal tablo senaryolarında yerini almadı ancak bunların da önemli katastrofik kayıplar yaşatabilecek faktörler olduğunun altını çizmek gerekiyor. İşte şirketler de bu çok değişkenli matrisin içinde bazen nispeten daha basit bazen daha analitik yöntemlere başvurarak, kısa ve orta vadenin projeksiyonunu çıkarmaya çalışıyor.
Kendi zihnimde tüm bunları düşünürken, özellikle pandemi dönemi sıkça konuştuğumuz VUCA kavramı dilime dolandı. Bu kavram işte tam da bu karmaşık düzeni anlatmaya çalışan bir akronim. Volatility (Değişkenlik), Uncertainty (Belirsizlik), Complexity (Karmaşıklık), Ambiguity (Muğlaklık) kelimelerinin kısaltması olan bu tatlı kelime, gri bir bulut içinde tahmin yapmanın güçlüğünü anlatırken, stratejik planın önemini hatırlatıyor.
İhtiyaçlar değişiyor ama bu hep böyleydi…
VUCA tanımı soğuk savaş yıllarına dayanıyor aslında (bkz ABD Ordusu). Son yıllarda ise şirketlerin stratejik planlarını ortaya koyarken, değişim yönetimini de atlamamaları gerektiğini ortaya koyuyor. VUCA’yı daha net anlatmak gerekirse, endüstri devrimlerinin bir VUCA olduğunu belirtmek yanlış olmaz. Endüstri 1.0’dan Endüstri 4.0’a kadar her devrimin bir öncekinden daha kısa sürede sonlanması ve bir üst evreye geçmesi ve koşullar değişirken adapte olamayan şirketlerin pazardan silinmesi şaşırtıcı değil. Günümüze yaklaştıkça teknolojik yetkinlik, dijital dönüşüm, inovasyon, ve ekonomik katma değer yaratabilme kudreti, bir şirketin değer maksimizasyonu açısından elzem kabul edilmekte.
Pandemi ile yeni bir VUCA…
Sektörlerin dijital dönüşümünde, pandeminin etkisinin hızlandırıcı olduğunu biliyoruz. Zaten dönüşemeyen firmaların da sahneden çekilmesi şaşırtıcı değil. Finansal piyasalar cephesinde ise kripto varlıkların ivme kazanmasının pandemi dönemine denk gelmesi de tesadüfi değil. Şu sıralar ise yine gelecek öngörülerinde belirsiz tarafta kaldığımız çok sayıda faktör var. MB’lerin faiz kararlarından, piyasalarda öngörülemeyen dalgalanmalara, yeni bir jeopolitik risk olasılığından, Amerika’nın yeni Başkanının kim olacağına kadar bu yazıya sığmayacak çokça faktör ben de buradayım diyor.
VUCA korkusu o kadar kötü mü?
VUCA her ne kadar sonradan şekil değiştirse ve VUCA 2.0, BANI ve RAAT kavramları da hayatımıza girmiş olsa da, tüm bu küçük kısaltmalar bizlere stratejin yoksa silinirsin gerçeğinin altını çizerken, risk yönetimi kültürüne sahip şirketlerin tehditleri fırsata çevirme konusundaki liderliğini hatırlatıyor. Şüphesiz ilk adım olası makro ve mikro risklerin kollektif akıl ile tespit edilerek, risk kategorilerinin ölçüm göstergelerinin belirlenmesi. Sonrasında bu riskler ile başa çıkabilme skorlamalarının yapılarak bir zaman çizelgesinde risk yönetim önceliklerinin çıkarılması gerekiyor. Aslında şirket büyük resim kapsamında stratejik planını oluştururken, mikro düzeyde eylem haritasını da ortaya koymuş oluyor. Son 10 yılda Dünya’nın en büyük ilk 10 şirketi listesindeki değişim sürdürülebilir liderlik için kaos yönetimi yapmanın önemini bir kere daha gösteriyor.