Volkswagen Almanya’da fabrika kapatmaya hazırlanıyor!
Volkswagen’in 87 yıllık tarihinde, ilk kez Almanya’da fabrika kapatacağıyla ilgili haberler bu hafta medyada yer aldı. Bu haberler, esasında çok şey anlatıyor. Şirket özelinde yönetim problemi olabileceği iddia edilse de büyük resimde Avrupa’da son dönemde yaşanan sorunlar daha geniş bir perspektiften değerlendirilmeli.
Pandeminin yarattığı tahribatın ekonomik dengeleri değiştirmesi, üretim maliyetlerinin yükselmesi ve maliyet azaltma çabalarının başarısızlığa uğraması ve sendikaların süreçteki payı gibi faktörler bu sorunların temelinde yer alıyor. Otomobil sektörü özelinde, elektrikli araçların ortaya çıkması, taşıt piyasasının değişime çok hızlı girmesi, Çin’in pazarı domine etmesi ve fosil yakıtlı araç üreticilerinin rekabette zorlanması gibi faktörler bu denklemde oldukça önemli.
Volkswagen CEO’su Oliver Blume açıklamasında; ekonomik ortamın daha da sertleştiğine, yeni oyuncuların pazara girdiğine ve Almanya’nın rekabet gücü açısından daha gerilere düştüğüne dikkat çekiyor. Volkswagen ile ilgili haberler, ekonomik koşullardaki değişim ve zorluğun hem teknoloji sektörünü değişime zorlaması hem de Doğu-Batı eksenindeki rekabeti ortaya koyuyor.
BRICS’ten BIRCS+’a
BRICS… 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan uluslararası organizasyonların pek çok alternatifi ortaya çıkmaya başladı. Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın, İngilizce yazılışlarının baş harflerinden oluşan BRICS bu alternatif arayışına iyi bir örnek. Hatta dünyanın ekseninin Batıdan Doğuya kaymasına somut bir örnek olduğunu söyleyebiliriz ancak gelinen noktada BRICS tanımı yetersiz olabilir. Tıpkı petrol ihraç eden ülkeler birliği olan OPEC’in OPEC+ ile ifade edilmesi gibi bu doğrultuda, BRICS+ demek daha doğru bir tanım olabilir.
Doğu-Batı eksenindeki gerilim
Ekonomik ve siyasi dinamikler, bir bölgeye bağlı veya bir bölgeden bağımsız şekilde oluşturulan toplulukların, anlaşmaların, paktların ortaya çıkmasını mümkün kılıyor.
Esasında ekonomik-siyasi çıkarlar özelinde ülkeler bir araya gelip, aynı masada buluşabiliyor. Böylece, diğer ülke ve oluşumlar rakip-düşman olarak görülebiliyor. Son zamanlarda bunun net örneklerini görüyoruz. Kıtalar nezdinde veya kıtalar arası birlikler, örgütler kuruluyor ve yenileri de kurulmaya devam ediyor.
Batı-Doğu ekseninde Çin’in ekonomik gücünü artırması ile gerilim artıyor. Zira çıkar çatışmaları genişliyor, değişim gösteriyor. Çin’in fason üretim merkezi olma kimliğinden sıyrılıp kendi markalarını yaratmaya başlaması çıkar çatışmalarının teknolojiden taşıta, enerjiden gıdaya tüm alanlarda somutlaşmasına yol açıyor. Bu sebeple, otomotiv sanayisi de dünyanın gündeminde, çünkü Çin dişli bir rakip olarak görülüyor.
İsrail, İran, Ukrayna, Tayvan gibi ilk akla gelen tansiyon noktalarında saflar kristalize oluyor. Ukrayna’daki savaş hali 2 yılı geride bıraktı. Tarafların desteği, iki ülkeye silah ve ekonomik destek sağlamada kutuplaşmanın genişlemesini beraberinde getiriyor.
Volkswagen’den BYD’ye
Taşıtlarda fosil yakıtlardan pil teknolojisine geçilmesi, klasik üretim hattına ve üretim anlayışına sahip, global çapta üretim yapan ve farklı coğrafyalarda üretim tesisleri olan büyük firmaları zorluyor. Üretim gamının yeni teknolojiye hızlıca uyumlanması kolay olmuyor. Bu sebeple, sektöre yeni giren firmalar avantaj sağlıyor. Devlet desteği de alan yeni firmalar için rekabette denge lehlerine değişmeye başlıyor. Bu noktada, değişime ayak uyduramayan firmalar sarsılmaya başlıyor. Yakın zamanda, taşıt piyasasında BYD bu sebeple daha şanslı olabilir. Eğer büyük firmalar yeterince hızlı olabilirlerse ayakta kalabilirler.
Aksi halde elimizde yakın zamanda tanık olduğumuz NOKIA örneği var. Şu an buna benzer yeni örnekler göreceğiz demek abartılı olur ancak böyle bir riskin masada olduğunu söyleyebiliriz. Yıkıcı inovasyon süreci devam ediyor ve bu süreç her alanda kendisini gösterebilme potansiyeline sahip. Yaşanan bu durum; bölgeler, örgütler, birlikler arası çatışmalara da zemin hazırlayabilir.
Trump başkanlığı döneminde ABD çıkarlarını önceleyen adımlar attı. Çin’i ana rakip olarak gördü ve yeni teknolojiler dahil olmak üzere Çin’in elini zayıflatmaya çalıştı. Örneğin; Huawei’nin ürünleri güvenlik gerekçesi ile riskli addedildi ve ürünler yaptırımlara tabi tutuldu.
Joe Biden, ABD Başkanı olarak seçildikten sonra Donald Trump’ın aldığı kararları uygulamaya devam etti. Biden’ın bu tutumu, Çin’e karşı atılan adımların Trump’ın kişisel kararları olmadığını ve kararları ABD’nin de benimsediğini işaret etti. Donald Trump, şimdi 2. başkanlık dönemi için mücadele ediyor. Eğer, Kamala Harris kazanırsa durum çok farklı olur mu sorusu akıllarda tutulmalı. Öte yandan, Trump bu seçimi kazanırsa Çin ile rekabette yeni konu başlıkları bulmakta zorlanmayabilir.