Volcker Yasası doğru ama kesinlikle yeterli değil

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Nihayetinde küresel bir ölçek kazanmış olmasına rağmen aslen ABD finans piyasalarındaki olağanüstü denetimsizlikten kaynaklanmış olan Büyük Kriz'in (veya Küçük Buhran diyelim) akabinde finans sektörüyle ilgili pek çok yapısal tedbirin alınması bekleniyordu. Ancak, öncelik doğal olarak yangın söndürme çabalarındaydı. Artık, yavaş yavaş piyasaların normalize olması ile birlikte alınması düşünülen tedbirler de şekillenmeye başladı. Bunlardan biri de henüz kanun aşamasına gelmemiş olmasına rağmen Obama tarafından "Volcker Yasası" olarak adlandırılan tedbirler. (Bilindiği gibi Paul Volcker ABD'nin 70 sonlarındaki enflasyon-resesyon sarmalından çıkmasınıı sağlamış olan efsanevi FED guvernörü. Greenspan'in yerlerde sürünen itibarına karşın hâlâ sektörde çok saygı duyulan bir isim.)

ABD'de Büyük Buhran sonrasında yatırım ve ticari bankacılık faaliyetlerini tamamen ayrıştıran ve hazırlayıcılarının adıyla anılan "Glass-Steagal Yasası" çıkarılmıştı. Ancak zaman içinde bu yasa ticari bankaların baskısıyla sulandırıldı ve 1999 yılında tamamen kaldırıldı. Açıkçası bugünkü krizin müsebiblerinden biri de bu olgudur. "Volcker Yasası"yla ise bu kanuna bir geri dönüş söz konusu değil, sadece ticari bankaların "müşteri çıkarlarını gözetmeyen" bazı faaliyetlerinin yasaklanması söz konusu. Bu kanunla, bankaların kendi portföyleri için yaptıkları "proprietary trading" adı verilen işlemleri yapması, ve "hedge" ve "özel sermaye" fonlarına sahip olması, yönetmesi ve pazarlaması yasaklanacak. (Maalesef, ülkemizde de, bu konuda 5-6 yıl önce yaşanan talihsiz bir "batış" hikayesine rağmen, son dönemde, bankalar tarafından bazı "hedge" fonların pazarlanmasına hız verildiğini görüyoruz. BDDK'nın bu "riskli" konuya bir an önce eğilmesi gerekiyor.)

Volcker'ın belirttiği işlemlerin topladıkları mevduatları devlet garantisi altında olan bankalar tarafından yapılmasının yasaklanması gayet mantıklı. "Prop" işlemlerinin çıkar çatışmasına yol açtığı ve bankaların çoğu zaman müşteri aleyhine işlemler yaptıkları biliniyor. Keza, toplanan fon kaynaklarının çok daha üzerinde ve bankaların toplam mali sağlamlığını dahi zora sokacak riskler içeren "hedge" fonların banka bilançosundan çıkarılması da doğru. Ancak, Volcker'ın (ve Obama'nın) bu tedbirleri bankaları "batmak için çok büyük" (too big to fail) durumundan çıkarmak için aldıkları iddiası çok mantıklı değil. Bir defa bu mikro tedbirler böyle bir olguyu önleyemeyeceği gibi, ticari bankaların piyasa paylarının büyük olmasının kendi başına ne gibi bir zararı olduğu da çok tartışmalı bir konu. Mesela, geçenlerde Paul Krugman'ın da değindiği gibi ABD'nin kuzey komşusu ve sosyal, kültürel ve hatta ekonomik altyapı bakımdan büyük benzerlikler göstermesine rağmen özellikle serbest pazar ekonomisinin kamusal denetimi ve gözetimine yaklaşım bakımından farklılık gösteren Kanada'da ticari bankacılık 5 büyük bankanın egemenliğinde oldukça "sıkıcı" bir yapı arzetmekte. Ancak Kanada bankacılığı ne bu krizde (ne de Büyük Buhran sırasında) ciddi bir sarsıntı geçirmedi ve hiçbir bankası da batmadı. Bunun başlıca nedeni Kanada'da Finansal Tüketici Kurumu (Financial Consumer Agency) adı altındaki bağımsız kuruluşun bankacılığı denetlemesi ve aşırı kaldıraç kullanma ve banka varlıklarının "varlığa dayalı menkul kıymetleştirme" yöntemiyle bilançodan çıkarılmasına sınırlamalar getirmesi. Krugman, bu noktada Aralık ayında Temsilciler Meclisi'ne sunulan yasanın ABD finans sektörünün Kanadalılaşması yönünde önemli bir adım olduğunun, ancak bu yasanın Senato'dan geçmesinin de imkansız göründüğünün altını çiziyor. (Maalesef, ABD yasama sistemi giderek daha fazla boyutta güçlü lobilerin etkisi altında kalmakta. Finans lobisi de silah, tütün ve ilaç sanayi ile birlikte ABD siyasetindeki en güçlü lobi gruplarından biri. Ayrıca, Cumhuriyetçilerin muhafazakar yaklaşımı ve inatçı muhalefeti de bu önerilerin yasalaşması önünde bir engel.)

Volcker Yasası kriz sonrasında finansal sektörde alınan ve alınacak olan tedbirlerden sadece biri. Halen uluslararası kuruluşlar bankaların sermaye ve likidite düzeyleri, gözetim ve risk yönetimi prensipleri, muhasebe standartları ve benzeri konularda yeni düzenlemeler ile ilgili çalışmalarını sürdürmekte. (Bloglara düşen Davos dedikodularına göre, bütün ayak diremelerine rağmen dev bankaların tepe yöneticileri bile kendi aralarındaki toplantılarda sektörün radikal bir yeniden yapılandırma gereksinimi içinde olduğunu itiraf etmiş.) Kısacası, bankacılık reformları ile ilgili olarak önümüzdeki dönemde daha çok şeyin yazılıp çizileceği muhakkak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019