Vizyonsuz elitlerin Davos hüsranı
Dünya Ekonomik Forumu’nun Davos toplantısını, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da uzaktan, bilgisayar başında izledim. Canlı olarak yayınlanan 150’nin üzerinde oturum arasından seçtiğim oturumları, Davos’ta oradan oraya koşuşturmadan, salonlarda yer kapmak için kuyruğa girmeden, çalışma odamda izleme olanağını buldum. Ayrıca dünyanın önde gelen yayın organlarının Davos’ta bulunan yazarlarının, muhabirlerinin yazdıklarını da mümkün mertebe izlemeye çalıştım.
Ben izlediğim oturumların birçoğunda ilginç noktalar bulduğum ve yeni yüzlerle karşılaştığım için bu işe ayırdığım zamana hiç acımadım ama yıllardan beri Davos toplantılarını izleyen tanınmış gazeteci ve yazarların yazdıklarını okuyunca, bu yılki toplantıyı parıltısız ve semeresiz bulma konusunda hemfikir olduklarını anladım.
Financial Times gazetesi Davos’la ilgili başyazısında şunları yazdı: “Dünya Ekonomik Forumu’nun bu yılki toplantısına katılan siyaset ve iş dünyasının elitleri, Reagan – Thatcher döneminde yükselişe geçen küresel kapitalizmin, Davos’un kaygan yamaçlarından aşağı doğru yuvarlanmasını kaygıyla izlemekten başka bir şey yapamadı, çünkü yeterli vizyona sahip değillerdi”.
Dünya Ekonomik Forumu’nun 81 yaşındaki kurucu başkanı Klaus Schwab hala çok aktif ve dünyadaki gelişmeleri izleme çabasında ama dünyanın bugün gelmiş olduğu noktada Davos’un misyonunu sorgulamanın zamanı geldi mi diye sormadan edemiyor insan.
Küresel elitlerin çıkmazı
Dünya Ekonomik Forumu yıllardan beri, “dünyanın durumunu iyileştirmek” diye tanımlar kendi misyonunu. Dünyanın önde gelen şirketlerinin altı haneli rakamlarla ölçülen aidatlarıyla yaşayan bir kuruluş olan Dünya Ekonomik Forumu’nun yıllık toplantısına katılanların büyük çoğunluğunu da bu şirketlerin tepe yöneticileri oluşturuyor. Davos’a davet edilen kalburüstü siyasetçilerin, devlet adamlarının, akademisyenlerin ve sanatçıların da yapılan tartışmalara katılarak “dünyanın durumunu iyileştirilmesine” katkıda bulunacağı varsayılıyor.
Bu formattaki bir toplantıda “iyileştirme” deyiminin içinin nasıl doldurulacağını da Davos’un gündemini hazırlayanların ve toplantılara katılanların profili belirliyor. Günümüzde yükselen popülist dalganın hedefi haline gelen ve “küresel elitler” diye tanımlanan profil, bu yılda yaklaşık üçte ikisi Avrupalı ve Amerikalı olan Davos katılımcılarının profiliyle büyük ölçüde örtüşüyor.
Son yıllarda Avrupa ve ABD’de küreselleşmeye ve küresel elitlere karşı yükselen toplumsal tepki karşısında özeleştiri yaparak “bu düzen böyle devam edemez” noktasına gelen ve bunu açıkça ifade eden iş insanları dikkat çekmeye başladı. Bu yıl Davos’taki oturumlarda dinleme fırsatını bulduğum dünyanın en büyük finans kuruluşlarından Black Rock’un kurucu başkanı olan Larry Fink’i ve Salesforce’un CEO’su Marc Benioff’u bunlar arasında sayabilirim. Sadece kar etmeyi ve hissedarlarına kar payı dağıtmayı amaçlayan ve çalışanlarını, toplumu, çevreyi hesaba katmayan anlayışın demokrasiyi ve hatta kapitalizmi tehdit ettiğini ileri süren bu yaklaşımın şimdilik iyice azınlıkta olması ise Dünya Ekonomik Forumu’nun bu yönde bir açılıma daha güçlü biçimde yönelmesini önlüyor.
Küreselleşmenin geleceği
Bu tür yeni açılımlara kuşkuyla bakan ve lüks otomobilleriyle Davos’un karlı yollarını tıkayan iş dünyasının önde gelen kişileri, yeni iş ilişkileri kurmak için çaba harcadı Davos’ta ama kendilerine gelecek için umut verecek bir ortam bulamadı bu yıl. IMF ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşların toplantı sırasında açıklanan son tahminleri, dünya ekonomisindeki büyümenin 2019 ve 2020’de yavaşlayacağını gösteriyordu.
İş dünyası için asıl kaygı yaratan gelişme ise, küreselleşme sürecinde oluşan küresel üretim düzeninin ve ekonomik büyümeyi hızlandıran serbest ticaret sisteminin şimdi ciddi biçimde tehdit altında olmasıydı. Geçen yıl Davos’ta uslu ve uyumlu bir çocuk gibi davranarak toplantının starı olan ABD Başkanı Trump’ın daha sonra Çin’e ve diğer bazı ülkelere karşı ticaret savaşı açması küresel sistemi sarstı. ABD’de özel sektöre bahşettiği vergi indirimleri nedeniyle Trump’a alkış tutan iş dünyası da bundan zarar görmeye başladı. ABD’nin Çin’e karşı açtığı ticaret savaşının önlenememesi halinde bunun yaratacağı sonuçlar iş dünyasını korkutuyor. İki ülke arasındaki gerilimin artmasının Çin ekonomisindeki yavaşlamayı derinleştirmesi ihtimali de ciddi kaygı yaratıyor. Davos’un gündemindeki Küreselleşme 4.0 konusu da bu ortamda öne çıkamadı ve küreselleşmenin geleceğiyle ilgili kaygıları gideremedi.