Vilayetler arası ihtilaflara karışmayın

Güven SAK
Güven SAK DÜNYA İŞLERİ

Dünya değişiyor. Dünya değişirken hiçbir kişi ya da kurum öyle eskisi gibi kalamıyor. Biz Türkiye’de bunu son yıllarda açık seçik öğrendik. Şimdilerde Arap ülkeleri de bir dönüşüm süreci içinde. Bir günden ötekine manzara süratle değişiyor. Artık öğrenmiş olmamız gereken tek husus galiba şu: Bu iş zaman alacak. Arap başkentleri bugünden yarına değişmeyecek. Arap başkentleri ile iyi geçinmek, Türkiye için son derece önemli. Neden? Türk mallarını taşıyan konteynırlar nereden geçecek? İnşaat şantiyelerimiz nasıl çalışacak? İş insanlarımız nerede, nasıl iş kovalayacaklar? Bu soruların cevapları Türkiye’nin iktisadi geleceği, Anadolu’nun iktisadi aktivitesi için önemli. Ben “komşularla sıfır sorun politikası”nı iktisadi olarak hep manalı buldum. Bugünlerde yaşadığımız sorunların, komşularla sıfır sorun politikasının çerçevesini günün değişim şartlarında yeniden üretmeyi becerememiş olmamızdan kaynaklandığını düşünüyorum. Ve Anadolu’nun ihracat yapısına baktığımda uyum sağlamadaki gecikmenin bedelinin ağır olabileceğini düşünüyorum.  Gelin bakın ne diyorum.

Bugünlerde Arap ülkelerinde yaşanan dönüşüm süreci bana hep rahmetli Özal’a atfen anlatılan bir anekdotu hatırlatıyor. Doğrusu, anekdotun gerçek olup olmadığını da bilmiyorum. Ama her şeyi anlatıyor. Bir gün Batı’da bir yerlerde Turgut Bey’e Arap-İsrail anlaşmazlığı konusunda hızlı bir soru sorarlar. Taraf olmasını gerektirecek keskinlikte bir soru. Kendi adına konuşmadığını, memleketin mesulü olarak cevap vereceğini gayet iyi bilen Turgut bey “Biz” der, “Vilayetler arasındaki ihtilaflara karışmayız.” Başka da bir şey söylemez. Ben bunun Osmanlı atalarımızdan kalma bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Bir cihan imparatorluğu yönetecekseniz, bölgesel ihtilaflarda taraf olmamak esastır. Bütün bölgeyle ticari ve sınai ilişkiler kuracaksanız, bölgeyi Türk sanayi bölgeleri ve tedarik zincirlerinin sardığını hayal ediyorsanız, temel mesele, bölge içi ihtilaflara karışmamaktır. Bölge içi ihtilaflardan uzak kaldığınızda, o ihtilafların hepsi ile ilgili konuşabilme imkanına sahip olursunuz. Bölge içi ihtilaflara karışmamak nasıl esas ise, ülke içi ihtilaflardan da uzak durmak gerekir. 

Neden? Komşularla sıfır sorun politikasının benim için anlamı tektir: Türkiye, doğudaki başkentlerin hepsiyle, her zaman, iyi geçinmek için bir yol bulmak zorundadır. Bakmayın bugün etrafımızdaki tam beş başkentte büyükelçimiz olmaması hadisesine. O yalnızca bir geçiş dönemi durumudur. Sayın isterseniz: Kahire, Tel Aviv, Şam, Erivan ve Lefkoşa. Neden orta yol bulmak zorundayız? Gayet basit bir nedenle: Türkiye’nin doğusunda iş yapmak için, başkentlerle iyi geçinmek zorunludur. Oralarda piyasa ekonomisi filan yoktur. Serbest teşebbüs yoktur. Türkiye’nin doğusu daha iktisadi transformasyon sürecine başlamış bile değildir. Türkiye’nin geleceği ise oradadır. Peki, başkentler değişirken, izlenmesi gereken dış politikanın özü ne olmalıdır? Hızlı değişim dönemlerinde komşularla sıfır sorun politikasının özü, bölge ve ülke içi ihtilaflarda kesinlikle taraf olmamaktır. Taraf olursak, konteynırlarımız bölgeden geçemez. Şantiyelerimiz tehlikeye girer. İş insanlarımız bölgede iş takip edemez. Şimdilerde olmakta olan tam da budur. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın Suriye’de kaçırılan yeğenini kurtarmak için Lübnan’da Türk pilotları kaçırarak, Türkiye ile pazarlık ederek yeğenini kurtarması hepimizin can güvenliği için kötü bir hikayedir. Onu da söyleyeyim. Burada yükselen yalnızca Türk iş dünyasının sigorta primleridir. Öyle namımız yürüyor filan değildir. Tam tersine Türkiye ile meselesi olan tarafların sayısı hızla artmaktadır.

Peki bundan en çok kim zarar görür? Ben söyleyeyim. Bölge ile iş yapanlar görür. Somut olarak, Orta Anadolu ve Güneydoğu Anadolu iş dünyası zarar görür. Batı illerinde ihracatın yüzde 80’i Avrupa iledir. İstanbul’dan güneydoğuya doğru indikçe, illerimizin ihracatında Avrupa’nın payı azalır, Ortadoğunun payı artar. Batı’da ihracatın yüzde 80’i Avrupa ile ise, Güney Doğu’da ihracatın yalnızca yüzde 15’i Avrupa iledir. Gaziantep, doğrudan, Irak piyasasının ayrılmaz bir parçasıdır. Erbil’den başlayarak, güneye doğru indikçe, her yerde inşaat şirketlerimizin şantiyeleri, tedarik yollarımız, Türk yatırımları vardır. Petrolü saymıyorum bile. Bu İsrail için de böyledir. Mısır için de böyledir. Ben son dönemde bölgedeki iş ortaklarımızın sabrı ile oynadığımızı düşünüyorum. Arap trasformasyonu uzarken, başkentlerle aramız kalıcı bir biçimde bozulursa, işlerimiz de kalıcı bir biçimde bozulur. Halbuki Türkiye’nin bölgedeki gücünün temeli, başka bir şey değil, tam da o beğenmediğiniz dünya işlerdir. Türkiye, o dünya işleri sayesinde bölgesinde bir yıldız gibi parlamaktadır. Herkes onun için çalışmak üzere Türkiye’ye gelmeyi hayal etmektedir. İstanbul tam da bu nedenle herkesin, özellikle de bölge ülkelerindeki gençlerin tümünün, hayallerini süslemektedir.  

Bölge için hayalimizin son derece sıkıcı olmasında fayda vardır. Arap dünyasına “bir, iki, üç daha fazla 24 Ocak” gerekmektedir. Türkiye’nin beklentisi ve çıkarı bununla sınırlıdır. Yirmi yıl sonra bir refah alanının tam ortasında yaşamak istiyorsak, bugün yapmamız gereken yalnızca budur. Allah aşkına, günlük ihtilaflara karışmayın!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar