Vicdan var, “vicdan” var
Bir istifa
Geçtiğimiz günlerde çok ilginç bir olay yaşandı. Ancak bunca gürültü patırtı içinde gündemi meşgul etmedi. Bir futbol hakemimiz, yönettiği son maçtaki hatalarını gerekçe göstererek istifa etti.
Ne olmuştu?
Maçın sonunda, 1-1 berabere biten maçın sonunda, hakem soyunma odasına gitmiş. Arkasından odaya, son anda yediği penaltı gölüyle maçı berabere bitiren takımın antrenörü gelmiş . Hakeme şöyle demiş “Tebrik ediyorum çok güzel maç yönettin. Farklı bir amaçla söylemiyorum ama penaltı, penaltı gibi gelmedi.” Bunun üzerine hakem yönettiği maçın kaydını cep telefonundan incelemiş. Hatalarını görmüş. Biraz önce odasına gelen antrenör ile konuşmak için bu takımın soyunma odasına gitmiş. O sırada antrenör soyunma odasının dışında bir yerde bir televizyon kanalına röportaj veriyormuş. Hakemi onun yanına götürmüşler.
Hakem orada canlı yayına çıkmış. Bu canlı yayındaki konuşmasında hakem, maçı izlediğini ve hatalarını gördüğünü söylüyor. Hiçbir hakemin yapmaması gereken şeyleri yaptığını belirtiyor ve her iki takımdan özür diliyor. Hakem Deniz Çoban, daha sonra yaptığı yaptığı basın toplantısında istifa ettiğini duyurdu. Hakem basın toplantısında şöyle diyor: “Söylediğim bütün sözleri, vicdanımın sesini dinleyerek yaptım. Konuşmayı yaparken hata yaptığımı üstüne basa basa söyledim. Vicdanımın sesini durduramadım”
Sorumluluk, hesap vermek ve vicdan
Geçen haftaki yazımda yönetimler için geçerli “şahane üçlü”den söz etmiştim: Yetki, sorumluluk ve hesap vermek. Kişilere görevler verilir. Bu görevi yerine getirmek için de yetkiler verilir. Ve kişi, sorumlu olduğu işlerden dolayı bağlı bulunduğu makama da hesap verir. Onurlu profesyonellerin, bağlı bulunduğu makamdan önce hesap vereceği önemli bir makam daha vardır: Vicdanı. Yukarıda sözünü ettiğimiz hakem bunu çok güzel dile getirmiş. Hakemin istifa ederken söylediği şu söz çok önemli ve anlamlı: “Vicdanımın sesini durduramadım.”
Gerçekten de profesyonellik onurunun mihenk taşı, vicdandır. Profesyonel kişi yaptığı işten dolayı önce vicdanına hesap verir. Sorumluluğundaki işi nasıl yaptığını, işi doğru becerip becermediğini değerlendirir. Bu değerlendirmeyi, elini vicdanına koyarak, objektif olarak yapar.
Eğer ortada bir yanlışlık varsa, onurlu profesyonel bu sorumluluğu da yüklenir. Bunun sonuçlarına da katlanır. Kendi biletini kendi keser, istifa eder. Böyle durumlarda istifa ne anlama gelir? Onurlu profesyonel istifa ile şunu söylemek ister: “Bana güvenerek, bu görevi, bu sorumluluğu verdiniz. Bu görevi yerine getirmek için gerekli olan yetkilerle donattınız. Ama ben bana verilen bu görevi layıkıyla yerine getiremedim. Güveninize layık olamadım; üzgünüm. Bu nedenle görevi iade ediyorum.”
Hata var, ama istifa yoksa
Hata var, ama istifa yoksa durum nedir? Bunun için değişik nedenler sıralanabilir. Birincisi, kişi, yaptığı işin yanlış olduğunu düşünmemektedir. Yapılan hatadaki sorumluluğunu görmemektedir. O zaman kişinin kalite eşiği çok düşüktür. Profesyonel birikimi, taşıdığı sorumluluğu kaldıracak çapta değildir. Hata olduğu halde, istifa olmamasında ikinci neden, kişideki vicdan sorunudur. Yapılan yanlıştaki sorumluğunun bilincindedir. Ancak oturduğu koltuğun alıştığı sıcaklığı, kişinin vicdanına giden yolları tıkar. Vicdanı, dumura uğramıştır.
Bir üçüncü neden ise, siyaset dünyasında karşımıza çıkan durumdur. Yukarıda saydığım iki nedenin karışımıdır. Bazen biri, bazen diğeri ağır basar. Bazen de, iki neden de aynen mevcuttur.
Sonuç
Ülkemiz çelişkiler diyarıdır. Bir yanda yanlış yönettiği maç ardından istifa eden bir hakemimiz var. Öbür yandan ülkenin başkentinin göbeğinde bomba patlıyor. Yüze yakın yurttaşımız yaşamını yitiriyor. Hiçbir yetkilinin vicdanı bunun sorumluluğunu yüklenmiyor. Bırakın istifayı, bir gazetecinin “İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna gülecek tuhaflıkta bakanımız bilem var.
Yetkilerin aşıldığı, ama işler ters gittiğinde sorumluktan ve hesap vermekten kaçınılan bir garip ülkede yaşıyoruz. Tanrı, hepimizin yardımcısı olsun.