Veriyi tanımsız kullanıyoruz
Google’a “veri nedir” diye sorarsanız 59 milyon sonuç çıkıyor. Google’a İngilizce “what is data” diye sorarsanız 5 milyar sonuç çıkıyor. Google’a Fransızca, “Qu'est-ce que la donnée” diye sorarsanız, 196 milyon. Ama bu kadar çok sonuç, “Veri aslında nedir?” sorusuna cevap değil: Veri, bir “değer” mi? “Emek” mi? “Mal” mı? Hepsi mi? Hiç biri mi?
Veri = Petrol?
Mart 2009’da Avrupa Komisyonu Tüketici Hakları Bakanı (commissioner) Meglena Kuneva şöyle demişti: “İnternet, reklamla desteklenen bir hizmettir. Bu hizmeti sağlayan pazarlama, kişisel verilere, bu verilerin profilinin çıkartılmasına bağlıdır. Bu nedenle kişisel veri, internetin yeni petrolüdür, dijital dünyanın yeni para birimidir. Bu gerçeği kabul ediyoruz çünkü bu, tüketicinin tercihidir. İnternet kullanıcıları, reklam görmeyi kabul etme karşılığında bedava hizmet alıyorlar. Bugün, online (çevrimiçi) reklamlar bireysel kullanıcıya hedeflidir. Gitgide artan bir şekilde onun kullanıcı profiline, davranışlarına uyumlu olmaktadır.”
Veri = Değer?
Aradan geçen yıllarda, bu tanımın sadece “veri = petrol” denklemi akılda kaldı. Gerisi önemsenmedi. Ta ki Facebook Skandalı’na kadar. Trump ve Brexit’le birlikte 2016’dan bu yana “veri nedir?” sorusu daha çok soruluyor. Ama sadece güvenlik açısından: Bunu nasıl koruyacağız tartışmaları, AB’yi GDPR’a götürdü. (GDPR, 25 Mayıs’tan itibaren bütün AB üyelerinin tek tek onayına gerek olmadan, otomatik olarak yürürlüğe giren Genel Veri Koruma Tüzüğü). Bütün bu çabalarda, verinin “ne?” olduğunu sanki ille herkes biliyormuş gibi bir ön-kabul var. Oysa, bu ön-kabul hatalı. Örneğin, 2011’de Dünya Ekonomik Forumu ve Bain Company ortaklığında hazırlanan bir çalışmada “Kişisel veri, yeni bir tür değer/ varlık (asset) sayılabilir” denilmişti.
Veri = Emek?
27 Aralık 2017’de Amerikan Ekonomi Birliği (AEA) dergisinde yayınlanan 5 yazarlı bir makalede ise, bu tanımın çerçevesini daha genişleten bir öneri daha yapıldı: Acaba veri, bir tür emek sayılabilir mi? Makaledeki öneri özetle: “Dijital ekonomide, kişinin verisi, şirketler tarafından sermaye olarak görülür. Oysa bu, kişinin veriyi üretmedeki rolünü yok sayar. Bunun yarattığı haksızlığın farkındayız artık. Oysa veriyi (bir kısmını olsun) emek olarak kabul edersek, veri üretenler bu emeklerini örgütleyebilir bile. Veri işleyen şirketler kadar, veriyi üreten de kârlı çıkar.”
Veri = Kişisel mal?
Ve nihayet, en son öneri Hu-manity.co adresiyle Ağustos’ta sahneye çıkacak: Veriyi kişisel malımız olarak kabul etmeliyiz. Bunun, Birleşmiş Milletler’in, bir İnsan Hakkı olarak onayını sağlamalıyız. Çünkü: “1948’de ilan edilen İnsan Hakları Beyannamesi’nde 30 hak tanımlı. Bunlar bizi, geçmişin hatalarını tekrarlamaktan koruyor. Ama bugünün ve yarının sorunlarından korumuyor. Bugün kişisel verimizin küresel değeri yılda 150 – 200 milyar dolar. Kişisel malımız olduğuna bakılmaksızın alınıp satılıyor. Oysa verimiz, kişisel malımızdır, bize aittir. Hukuken böyle tanımlanması gerekir. Ve biz, bunun 31 numaralı İnsan Hakkı olarak BM tarafından kabul edilmesini sağlamalıyız.”
İnternet = İnsan hakkı
Veri = kişisel mal denklemi hiç de uçuk değil: Avrupa Konseyi, 19 Nisan 2011’de internete erişim hakkını temel bir hak olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ekledi. BM, internet erişimini 4 Haziran 2011’de “temel bir insan hakkı” olarak tanımladı. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne “Üçüncü Kuşak İnsan Hakkı” olarak ekledi. 27 Haziran 2016’da BM İnsan Hakları Konseyi’nin (Türkiye de üye) “Tüm insan haklarının sivil, siyasi, ekonomik, toplumsal, kültürel haklarının korunması ve teşviki” başlığı altında ilan ettiği kararların arasında (özetle) şu cümle var: “İnsan haklarının, online (çevrimiçi) olarak da korunması gerekir.”
Eğer internete erişim insan hakkı olarak kabul edildiyse, bunu engellemek insan hakkı ihlali sayılıyorsa, kişisel veri de pekala “mal” olarak kabul edilebilir demektir, bir gün elbet...