Verimlilik ve İstanbul’a iki yeni nesil ihtisas OSB’si
Savaşları yöneten iyi yetişmiş kurmaylar, kuvvet dengelerini hesaplarken, sağlıklı istihbarata dayanılan analize özen gösterir: Önce, askerlerinin rakip askerlere göre eğitim düzeylerini; silahları kullanma yetkinliklerini, askerlerin savaş içinde kendini ve takımlarını örgütlenme becerilerini dikkate alır. İkincisi, kuvvetlerin yerleştikleri coğrafyanın yaratacağı ‘boşlukları” ve ‘güçlü yanları’ değerlendirir. Üçüncüsü, silahların ‘erişilebilirlik ve tahrip’ güçlerinin karşılaştırmasını yapar. Dördüncüsü, hangi stratejik, taktik ve operasyonel uygulamalarla ‘üstünlük’ yaratabileceğini hesaplar. Beşincisi de, elde edilecek başarının ‘sürdürebilirliğini güven altına almak’ için gerekli ‘önlemleri’ savaş planında netleştirir. Bütün bu analizler “durum farkındalığı” düzeyini belirler.
Kalkınma savaşını kazanmak için kurmayların ve uygulamacıların odaklanmaları gereken üç önemli bileşene değineceğiz: Öncelikle Prof. Dr. Daron Acemoğlu’nun saptamalarını paylaşacağız. Sonra, “durum farkındalığı” düzeyini artırmanın önemini açıklamaya çalışacağız. Sonuçta, İstanbul’un iki yakasında iki yeni nesil OSB talebiyle somut bir örnek ortaya koyacağız.
Acemoğlu’nu ciddiye almalıyız
Ülkemizin içinde yaşadığı “ekonomik durgunluğu aşmak ve durgunluğun ciddi bir krize dönüşmesinin” önünü kesmek istiyorsak, Prof. Dr. Daron Acemoğlu’nun Sabancı Üniversitesi Finans Mükemmeliyet Merkezi’ndeki söyleşisinde vurguladığı hususları özenle düşünmeliyiz.
Bireysel ya da kurumsal alanda sorumsuz davranışlarından biri, sorunlarla yüzleşme yerine, çözümleri erteleme, pisliği halının altına süpürme kurnazlığıdır. Kurnazlıkların tuzaklarından uzak durmak istiyorsak, “Türkiye son 10 yıldır problemleriyle yüzleşmiyor” saptaması karşısında hemen kalkanları kaldırarak savunmaya geçme yerine, ortaya konan bu saptamanın ne kadar doğru olduğunu kendimize sormalıyız.
Acemoğlu, saptamasında nelerin olmadığını söylediği gibi, nelerin yapılması gerektiğini de söylüyor: “Temel faktör, verimliliğin 2007’den beri ‘negatif olarak gerçekleşmesidir; ‘korkunç’ olan da budur. Verimliliğin ‘negatif’ olarak gerçekleşmesinin temel nedenlerinden biri de, “inşaata dayalı büyüme modelinin uygulanmasıdır.” Bu gidişi tersine çevirmek için de “Üretime, insan kaynağına, teknolojiye” yatırım yapması; bu temel girdilerin gelişmesinin hızlandırmasına öncelik verilmesi gerekir.
Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin derinleşmemesi için, “Kısa ve orta vadeli politikaları ve çözümleri birlikte yönetmesi gerekiyor. Çünkü kısa vadede ciddi bir borç problemi var. Borçlar nedeniyle şirket bilançoları çok problemli. Bunların bankalara ve bireylere sıçraması söz konusu.”
Yaşadığımız ekonomik sorunların çözümünün yolu belli: “Üretimde verimliliğe odaklanmalıyız: Teknolojiye yatarım yapmalıyız, 2007 sonrası kötüleşen politika ve ekonomik kurumları yeniden güçlendirmeliyiz.”
Durumun farkında mıyız?
Kitle iletişiminin yarattığı “kısa mesaja” dayalı ve “şehir efsanesi odaklı algı” oluşturmanın beraberinde getirdiği büyük tehlikenin medyamızda giderek güçlenen bir eğilim olması. Birçok medya mensubu, zamana kıyarak kendini geliştirme yerine, günlük verileri sığ ve popülist bir anlayışla paketleyerek dağıtımını yapmayı tercih ediyor. Sözünü ettiğimiz tutum, “yetmezliğin itişi, ihtirasın çekişi” ile gündemde kalabilme anlayışıyla beslenince, doğruluk, derinlik, anlama ve anlamlandırma kaygısı yok olup gidiyor.
Ortak sorumluluğunuzun, “durum farkındalığı düzeyini artırmak” olduğunu düşünenlerdenim. Ekonomimizdeki verimlilik düzeyini yükseltmek için beş temel adımın atılmasının gerek şart olduğunu düşünüyorum:
Birincisi, ülkemizde yeni hedefler belirlenirken, rekabet edebilir alanları belirleyen bir kalkınma stratejisi tasarlamak ivedi sorunumuz. Strateji-odaklı olmayan işler yapılabilir mi? Elbet ki yapılır; ama tam, temiz ve doğru iş yapılamaz.
İkincisi, rekabet edebileceğimiz alanların seçilmesi, stratejik-odaklanmanın bu alanlara yönelmesi.
Üçüncüsü, rekabet edilebilir ölçek oluşturmayı, rekabet edilebilir teknoloji ile iş yerlerinin donatımını ve rekabet edilebilir yönetişim anlayışının geliştirilmesini yaygın, yoğun ve derin tartışma alanı haline getirilmesi. Bu üç temel alanı dikkate almadan, verimliliklerdeki olumsuzluğu olumluluğa, olumluluğu da küresel ölçeklere taşıma mümkün değildir.
Dördüncüsü, sorunların oluşumunda da çözümünde de suçluyu dışarda arayan yaklaşımın sakatlığı. Suçu önce kendimizde arayan, düşmanını öğretmen yapma olgunluğunu gösteren bir yol ve yöntem arayışında olunmalı.
Beşincisi de, teşvik sistemlerinin günün koşullarına göre tasarlanması, teşvik veren ve izleyen mekanizmaların oluşturulması, geri-bildirim mekanizmasıyla ödünsüz gözetim ve denetimin yapılması. Gözetim ve denetimin yapılmadığı, sistemlerin edilgen kontrolünün öne çıkarılmadığı, sadece kişilerin etken kontrolüyle sınırlı kalındığı zaman, kaçak, kayıp, israf, talan, yalan önlenemiyor.
“Yetmezliğin itişi ve ihtirasın çekişinin” saptırmalarının kaynak israfından uzak durmak istiyorsak; önerilen adımları hep birlikte tartışmalı ve sorgulamalı; bir karara ulaşmalıyız.
Ekonomimizin ağırlık merkezi
TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD, diğer ilgili STK yöneticileri ve kamu hizmeti üreten medya mensupları, ekonomideki “verimlilik düzeyini” küresel rekabet koşullarına uyumlandırmak için başkalarının sormasını beklemeden kendilerine sormalı: Ülke ekonomisinin yarısına yakınını kontrol eden İstanbul’da “temel sorun olan verimlilikleri” artırıcı hangi önlemleri bir proje bağlamında ve fizibilite çalışmasıyla birlikte yerel ve merkezi yetkililere sunmaya katkı yapıyorum? İstanbul’da mal ve hizmet üreten kuruluşların verimlilik düzeyleriyle birim maliyetlerini ve birim ihracat fiyatlarını net olarak bilmemizi sağlayacak verilerin elimizin menzilinde olması için hangi uygulamaların fikri takibini yapıyorum? İstanbul’un yerel yönetim yetkilileri ile merkezi yönetim yetkililerine geleceği biçimlendirecek yerleşme yeri konusunda, iki yakada iki yeni nesil ihtisas OSB’sinin fayda ve maliyetlerini açıklayan bir proje ve fizibilite çalışmasına katkı yapıyor muyum? İstanbul’un ulaşımının yarattığı kent akışının verimliliklere etkileri üzerinde bir analize sahip miyim, bu konuda hazırlanan projelerin arkasında duruyor muyum? Mekanda doğru bir yerleşim sağlanmazsa, Acemoğlu’nun “korkunç” diye nitelediği verimlilikteki düşüşü önlemek, rekabet gücü yaratacak düzeylere çıkarmak mümkün mü?
Soruları istediğimiz kadar artırabiliriz… Herkes şu sorular yanıtı vermeli: “İstanbul’da kent gelişimini ve kent ulaşımını yönlendirecek, işyerlerinin verimliliklerini yükseltecek iki yakada iki yeni nesil ihtisas OSB’nin hayata taşınması için işbirliği yapıyor muyum? Yapmıyorsam, siyasilerin ülke sorunlarında işbirliği yapmamalarını eleştirmemin ağırlığı olur mu?
Ülke ekonomisinin ağırlık merkezi İstanbul’da yeni nesil OSB ihtiyacının gündeme getirilmesi, ön hazırlıkların niteliği, kurum ve kuruluşlar arasındaki işbirliği, fikr-i takip özeni, sorunlarla yüzleşme özgüveni tam bir “mihenk” olacaktır. Bir makama seçilmek ya da atanmak önemlidir; ama ondan da önemlisi makamın hakkını vermektir. Gözleyeceğiz, izleyeceğiz ve kimlerin ne yaptığını da okuyucu ile paylaşacağız.