“Verimlilik tartışmaları” yoğunlaşmalı

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Daron Acemoğlu, Uludağ Zirvesi’nde, ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntılarda temel faktörün verimliliklerin 2007’den beri “negatif” gerçekleşmesi olduğunu ve bu sonucun “korkunç” olduğunu belirtti. İnşaat sektörüne dayalı bir büyüme yerine, üretime, insan kaynağına, teknolojiye odaklı bir büyüme sürecinin güçlendirilmesi çağrısı yaptı.

Acemoğlu, Uludağ Zirvesi’nden bir ay sonra 5 Ağustos 2019 günü T 24’deki söyleşisinde düşündüklerini daha kapsamlı aktardı:

Verimlilik, özellikle ekonomistlerin ‘çok faktörlü verimlilik’ dedikleri şey refahın kaynağıdır. Çok fazla yatırım yapmadan giderek daha fazla üretmemizi sağlayan şey budur. Örneğin, bir ekonomide yılda % 2 oranında çok faktörlü üretkenlik artışı varsa, bu, daha fazla işçi istihdam etmemesi veya makine ve sermayeye yatırımını artırması durumunda dahi, yine de yılda %2’lik bir büyüme oranı elde edeceği anlamına gelir. Verimlilik, ekonomik büyümenin en güçlü kaynağıdır. Daha iyi teknolojiler, daha iyi organizasyonlar ve daha iyi fikirler, üretkenlik artışının temelini oluşturur. Ancak ek olarak, bir ekonomi eğer verimlilik artışına ulaşmıyorsa, bu onun derin sorunlardan muzdarip olduğu anlamına gelir. Türkiye ekonomisi için bu kadar endişe verici olan şey de budur. 2006’dan bu yana esasen verimlilik artışımız olmadı. Ekonominin, en önemli hayat damarlarından biri kesilmiş oldu”

Ege Cansen de tartışmaya katılarak, kendi bakış açısından bir başka boyut ekledi: “Profesör Daron Acemoğlu'nun yazdıklarını ve söylediklerini ben de yakından izliyorum. Konferans ve söyleşilerinde ‘Türk ekonomisi için (daha) başarılı olamadı?’ sorusunu ‘Toplam faktör verimliliğini artıramadığı için’ diye cevaplıyor. Bu cevap doğrudur. Ama verdiği cevap, bu olayın ‘kök sebebini’ bilerek veya bilmeyerek göz ardı ettiği için ciddi bir şekilde eksiktir. Dolayısıyla, doğru yolu bulmamızda bize pek bir faydası yoktur. Türk ekonomisinde ‘Toplam Faktör (emek+sermaye) Verimliliği’nin artmamasının birçok sebebi vardır. Ama bunlardan birinin etkisi, geri kalan sebeplerin toplam etkisinden fazladır. O da ‘Türk Lirası'nın Değerini Yüksek Tutma’ saplantısıdır. Döviz ucuz olunca ödünç parayla yapılan yatırımlar, Çin gibi fiyat rekabet gücü olmadığı için operatif kârı düşük ihracatçı sanayiye değil, daha ziyade verimi düşük ama spekülatif kârı yüksek inşaata kaymıştır.”

Verimlilik tartışmalarını kavrayabilmek için Peter F.Drucker’in, HBR’in Kasım-Aralık 1991’de ilk kez yayınlanan “ Yeni Üretkenlik Meydan Okuması” makalesine dönüp bir kez baktım. Roger R. Martin’in, HBR/T’nin Ocak 219 sayısındaki “ Verimliliğin Kaçınılmaz Bedeli” makalesini inceledim. Jeremy Rifkin’ın KOÇ Sistem yayınları arasında çıkan “Sıfır Marjına Maliyetler Toplumu” adlı kitabında “verimlilikle” ilgili altını çizdiğim bölümleri gözden geçirdim. Sonra kendime şu soruyu yönelettim: “Verimlilik sorunumuzu hangi çerçevede tartışırsak, bütünselliği olan ve bizi bir çözüme taşıyan tartışmalar yapmış oluruz?”

Verimlilik bileşenleri

Tartışmalara öncelikle, “ verimlilik, üretkenlik, etkinlik ve etkililik” kavramlarının içeriklerini, aralarındaki nüansı netleştirmek için yapmalıyız. Kavramlar üzerinde netlik yaratırsak, kullanacağımız dilin anlaşılırlığı artar; ortak dil kullanmamız, enerjimizi odaklamamız mümkün olur.

İkinci adımımız, verimlilikleri “ölçme yöntemlerini” belirlemek olmalı. Toplam faktör verimliliği, çıktı/girdi oranının anlamı, emek saat başına verimlilik ölçümün yararı, yaratılan katma değer/ istihdam edilen toplam kaynak oranlarının sorunların anlaşılması ve çözümlerin üretilmesinde nasıl bir yarar üreteceğini açığa çıkarmalıyız. Özellikle veri ve bilginin maddi ve kültürel zenginlik üretmenin kaynağı haline geldiğini de dikkate alırsak, verimlilik ölçmenin metotları üzerinde bir ortak anlayışa ulaşmanın değerini de kavramış oluruz.

Tartışmalarımızın üçüncü adımını, “verimlilik bileşenleri” oluşturmalı. “Çoklu faktör verimliliğini” tam olarak anlamamız, anladıklarımızı da anlamlandırabilmemiz için bir dizi değişkenin etkilerini bilmemiz gerekiyor: Para politikaları, mali politikalar ve diğer makroekonomik değişkenlerin olası etkileri gibi. Yatırım stratejileri ve teşvik sistemleri de bir o kadar önemli bileşenler.

Verimlilik artışını belirleyen geniş pazar olanakları, merkezi coğrafi konum, dışa ve dünyaya açık yapı, kalifiye işgücü arzı, rekabet gücü yaratan bilim ve teknoloji birikimimizin durumu, yüksek yenilikçi kadroların varlığı da göz ardı edilemez değişkenler. İleri düzeyde hukuk sistemi olmaksızın verimlilik ve üretkenlik düzeyimizi küresel rekabet gücümüzü artıracak düzeylere çıkarmamız zor. İleri düzeyde fiziki sermaye stokumuz -yollarımız, köprülerimiz, limanlarımız, havaalanlarımız, iletişim altyapımız- yoksa, toplam kaynak verimliliği ve üretkenliği istendiği gibi artırılamayabilir. Güçlü bir orta sınıfın kalite anlayışını yükselten ve talebi artıran etkileri de irdelenmeli. Dünyanın kabul ettiği markalara sahip olmak da bir başka verimlilik ve üretkenlik değişkeni. Güçlü ülke imajı ve ülke kredibilitesini artıran kaliteli yönetişimi de verimlilik ve üretkenlik artış oranlarını belirler.

Üretkenlik ve verimliliği geliştirici dördüncü adım “ekosistem” oluşturma. Canlı ve cansız varlıklarımızın karşılıklı etkileşiminin bütünü olan ekosistemler de verimlilik ve üretkenlik tartışmalarının odağında yer almalı. Biliyoruz ki, rekabet gücü yaratmanın bir yarısı teknolojik gelişme ise öteki yarısı da ekosistemin kavranmasıdır.

Verimlilik ve üretkenlik tartışmalarının beşinci adımını ülkemizdeki yönetişimin kalitesi üzerine odaklamalıyız: Net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanma sağlayamayan bir yönetişim bütünü, bizi yaratmak istediğimiz sonuçlara taşır mı? Öngörme ve önlem alma disiplinine uymadan verimlilik ve üretkenlik artışları güven altına alınabilir mi? Ödünsüz gözetim ve denetim disiplini sağlanmadan, toplam kaynak verimliliği ve üretkenliği artırılabilir mi?

Uzun dönemli geleceğimizi güven altına almak istiyorsak; birikim yeteneklerimizi koruyup geliştirmenin ana unsuru olan kendimizi yeniden üretmeye özen göstermeliyiz. Verimlilik ve üretkenlik yetkinliğimizi artıracak tartışmaların yapılması da bireysel ve toplumsal gelişmemizin gerek şartıdır.

Kendini yeniden üretmek

Darwin’in “Canlıların uzun ömürlü olanları, en güçlüleri olmadığı gibi, en akıllıları da değildir; uyum yetenekleri yüksek olanlardır” saptaması, Drucker’ın, “İşyerleri birikim yeteneklerini korur ve geliştirirlerse uzun dönemli geleceklerini güven altına alır” genellemesinin ortak noktası, “kendini yeniden üretme yetkinliğidir”.

Kendini yeniden üretmeyi Paulo Coelho şöyle tanımlar:

“Yaşamak değişmektir ve mevsimler bize bu dersi her yıl tekrar öğretir. Değişim bir depresyon döneminden geçmek demektir. Eskiden olduğumuz şeyi unutmak zorundayız ve yeni geleni de bilemeyiz. Ama biraz sabırlı olursak, bahar sonunda mutlaka gelir ve o zaman, çaresiz geçirdiğimiz kışı unuturuz.

Değişim ve yenilenme hayatın kanunudur. Sadece bize mutluluk getirmeleri için var olan bu iki şey yüzünden acı çekmektense onlara alışmak daha iyidir.”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar