Vergi ziyaı cezasında ölçülülük sorunu: Cezanın cezası
Ülkemizde vergi ceza sisteminin caydırıcılıktan yoksunluğu başta olmak üzere, temel hukuk ilke ve kurallarına aykırılığı meselesi (suçta ve cezada yasallık, eşitlik ilkesi vb.) sistemin uzun soluklu tartışmalarındandır. Tüm tartışmalar bakımından vazgeçilmez olan, ideal bir vergi ceza sisteminin suç ve ceza politikası bakımından öncelikle adil ve ölçülü olması gereğidir.
Sistemde kapsamlı biçimde yapılan değişikliklerden sonuncusu, 7524 sayılı torba kanun ile yapılmıştır. Kanun koyucu, vergi cezaları bakımından 2024-2026 dönemi Orta Vadeli Program hedefleri doğrultusunda genel olarak, vergi uyumunun artırılması, kayıt dışılıkla mücadeleye katkı sağlayacak şekilde vergi cezalarının artırılması ve bu yol ile vergi adaletinin güçlendirilmesi, cezaların ve tahsilat etkinliğinin artırılması amacını benimsemiştir.
Kayıt dışı faaliyet gösterenler…
Vergi Usul Kanunu suç ve ceza sisteminde yapılan bu değişikliklerin her biri ayrıca tartışılabilir olsa da vergi ziyaı cezasını özellikle tartışmak gereklidir. Kanun ile VUK, m.344 (son)’da yapılan değişiklik özetle “Vergi mükellefiyeti tesis ettirilmeden, vergi dairesinin bilgisi dışında ticari, zirai veya mesleki faaliyetlerde bulunarak vergi ziyaına sebebiyet verilmesi durumunda, vergi ziyaı cezası yüzde elli artırılarak uygulanır. Aynı vergi türü ve dönemi için yapılacak sonraki tarhiyatlarda da bu artırılmış ceza uygulanır” şeklindedir. Kanunun yürürlük tarihi, 02.08.2024’dür.
Madde gerekçesinde, hali hazırda mükellefiyet tesis ettirmeyen ve kayıt dışı faaliyette bulunanlarla, faal mükellef olup vergilerini eksik ya da geç tahakkuk ettiren mükellefler için aynı vergi ziyaı cezası oranlarının uygulanmasından hareketle kayıt dışı faaliyet gösterenler için daha ağır bir yaptırımla vergi kaybının önlenmesi amaçlanmıştır.
Kanun maddesinin son cümlesini göz ardı ettiğimizde, kanunun yaptığı bu farklılaşmanın adil ve ölçülü olduğu düşünülebilir. Ancak “Aynı vergi türü ve dönemi için yapılacak sonraki tarhiyatlarda da bu artırılmış ceza uygulanır” şeklindeki ibare düzenlemenin ölçülülüğü konusunu tartışmalı hale getirmektedir.
Kamusal yüke dönüşebilir
Vergi Usul Kanunu’nun tekerrüre ilişkin hükümleri uyarınca (m.339), vergi zıyaına sebebiyet vermekten ceza kesilen ve cezası kesinleşenlere, vergi ziyaı cezasında cezanın kesinleştiği tarihi izleyen günden itibaren beşinci yılın isabet ettiği takvim yılının sonuna kadar, tekrar ceza kesilmesi durumunda, vergi ziyaı cezası yüzde elli artırılmak suretiyle uygulanır. Artırım tutarı kesinleşen cezadan (kesinleşen birden fazla ceza olması durumunda bunlardan tutar itibarıyla en yükseğinden) fazla olamayacak ve beş yıllık sürenin hesabında, artırıma esas alınan cezaların kesinleşme tarihi dikkate alınacaktır.
Vergi ziyaı cezasının genel tutarı, ziya uğratılan verginin bir katıdır. VUK, m.344/son değişikliği ile bu ceza 1.5 katı olarak uygulanacak olası bir tekerrür durumunda ise bu tutar üzerinden tekrar artırımlı %50 ceza uygulanacaktır.
Cezalandırmanın amacının caydırıcılık olmasından hareketle, kanun koyucu yaklaşımının yerinde olduğu iddia edilebilirse de kanun maddesi uygulamasının sonucu cezanın cezasına dönüşmektedir. Kayıt dışı çalışan mükelleflerin kayıt içine alınması hiç şüphesiz önemli bir gereklilik, dahası anayasal bir görev. Ancak caydırıcılık unsurunun orantılılık temelinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bir ön kabul olmamakla birlikte, kayıt dışı çalışan mükelleflerin mali güçleri bakımından ödeme güçlerinin yüksek olmadığı durumlarda söz konusu kanun maddesi, ihdas amacının tam tersine tahsil edilemeyen bir ceza sorununa ve kamusal yüke dönüşebilir. Kanun uygulaması henüz bir yılını doldurmadı ancak kanun bu haliyle, olası bir yapılandırma ve/veya af düzenlemesine dayanak olma niteliğine sahiptir.