Vergi mi kur mu?
İktisat fakültesinde okurken, bugünkü durumun devalüasyon olabilmesi için Merkez Bankası ya da ekonomi yönetimi eliyle, yerel para biriminin yabancı para birimleri karşısında belirli bir oranda düşürülmesi gerektiği anlatılmıştı.
Yani teorik olarak, bu yaşanana resmen devalüasyon diyebilmek için otoritelerin bu değer kaybını resmi olarak piyasadan bağımsız bir şekilde kendilerinin açıklaması gerekiyor. Şimdilerde dolar her gün rekor kırarken, euro ise bir dağcı gibi yavaş, sakin ama kararlı adımlarla zirveye tırmanıyor.
Adına resmen devalüasyon denmese de güneşin balçıkla sıvanabileceği dönemleri çoktan aştık.
Peki bu durum bizi nereye götürecek?
Öncelikle vergi söylentileri nedeniyle daha doğrusu hep yapılanın aksine verginin toplum ve sektörün önde gelenleriyle istişare edilmeden hayata geçirilme planı nedeniyle bu sefer tüm gündem ÖTV’ye kaymış durumda.
Tipik Türkiye gerçeği olduğu için de bir gündem maddesinin kaldırdığı büyük toz, diğer maddelerin önüne geçiyor.
Oysaki şu anda vergi tartışmalarının, kurların seviyesinin yapacağı tahribatın çok daha gerisinde kalması gerekiyor.
Burada tevazu yapmadan ve popülizme kaçmadan belirtmek isterim ki tabii biraz da duyumlarımızla harmanlayarak yeni gelecek vergi sistemi öyle beklentilerdeki gibi fiyatları katlamayacak.
Bunu resmi olarak duymuşluğum yok. Lakin, matematik ortada bu ortamda ÖTV’nin ağır bir şekilde artırılması, vergi gelirlerinde önemli bir azalmaya neden olacaktır. O yüzden Maliye’nin elinde yetki ve zaman olduğuna göre istediği vakit, bu vergiyi hayata geçirebilir.
Ancak, şu ortamda bu çalışmayı yapar mı? İşte en önemli soru işareti burada. Çünkü, resmi olarak kabul edilmese de yaşanan devalüasyon nedeniyle pazarda fiyatların önemli oranda artmasına kesin gözüyle bakılıyor.
Kurlar üzerinden kar realizasyonu yapan “şanslı azınlık” dışında şu aralar otomobil almayı düşünen kaç gerçek tüketici bulunuyor acaba…
“Bizim filoya ihtiyacımız yok. Tüketiciden çok büyük talep var” açıklamalarıyla satışa sunulan modelleri, bugün beyaz beyaz boyanmış şekilde filo kiralama plakalarıyla yollarda görüyoruz.
Deyim yerindeyse şu anda en kral tüketici filo müşterileri olmuş durumda. Onlar da otomobil yerine finansman kiraladıkları için ucuza aldıklarını, şirketlere cari fiyatlarla pazarlayabiliyor.
Ta ki şirketlerin de ödeme sıkıntısı başlayana kadar.
Lafı fazla uzatmaya gerek yok. Vergi ne olursa olsun, filo ağırlıklı bir pazarda oran kimseyi etkilemeyecektir. Çünkü, bir şirket ihtiyaç olarak aldığı otomobile ödediği tüm vergileri, mahsup edebilir. Ama gerçek perakende müşterisinin araç talebi ise muhtemelen yavaşlayacaktır.
Yüzde 80’e dayanan Euro fiyatlı ithal araçların bu kurlar seviyesinden satışlarının düşmeyeceğini ummak bayağı bir hayalperestlik olur. Tek çözüm ana firmaların buraya destek vermesidir ki onu yapacak finansman gücü de hakikaten kolay bulunmuyor.
Sonuç olarak önümüzdeki dönemde vergiden çok kura bağımlı bir fiyatlama bizleri bekliyor olacak.