Vergi denetimi…

Ferit Barış PARLAK
Ferit Barış PARLAK AYRINTI [email protected]

 

Vergi denetimlerinin sıklaştırıldığı/sıkılaştırıldığı konusu 3 yıldır gündemimizde…

Denetim tabi ki olmalı.

Hakka hukuka direnenler ayıklanmalı.

Haksız kazanç sağlayanlar, devleti ve rakiplerini zarara uğratanlar cezasız bırakılmamalı.

Ama…

*          *          *

40 dereceyi aşan sıcakta, kışlık takım elbisesi ve kravatıyla karşıladı taksi şoförü Murtaza Ağabey.

Şoförlük geçmişini sorunca anlattı:

“…Geçen yıl emekli oldum.

Evde sıkılınca kahveye, derneğe gitmeye başladım.

İnsanlar sabahtan akşama kadar boş boş oturunca, çalışmayınca içinde ki enerjiyi nasıl boşaltır?

Tabi ki tartışarak. 

Oralarda da alevi, sünni, Kürt, Türk tartışmaları başlamıştı.

Herkes gibi sinirlendiğimi ve kendime hakim olamayacağımı anladım.

Sonra çıkıp iş baktım. En uygun iş olarak da taksiciliği buldum.

Sığ tartışmalardan, belki de düşman edinmekten kurtuldum…”

*          *          *

İsviçreli ya da Amerikalı bir bilim adamı olmaya gerek yok.

‘Murtaza ağabey’ olmak yeterli!

Araştırması ve sonucu ortada…

"Çalışmayıp, sabahtan akşama kadar boş boş gezersen her türlü çatışmanın/huzursuzluğun/kamplaşmanın temelini oluşturabilirsin."

Soru da ortada…

“Nerede çalışır insanlar?”

Basit yanıtı da:

“Mal ya da hizmet üreten iş yerlerinde…”

*          *          *

Dedik ya, o işyerleri 3 yıldır vergi denetimleri ile uğraşıyor.

Gittiğim kentlerde, işyeri sahiplerinin doğal tepkileri:

“Denetim çokluğundan/korkusundan işimize yoğunlaşamıyoruz.”

“Büyümekten korkuyoruz.”

“Arkamıza bakmaktan/arkamızı toplamaktan önümüze bakamıyoruz, işimizi büyütemiyoruz, tersine küçültüyoruz.”

“İşçi çıkarmak zorunda kalıyoruz.”

*          *          *

Eminim ki, “Üretime devam etmek istiyorum ama bu şartlarda üretemiyorum. Bugün fabrikalarımın anahtarını devlete teslim etsem, birikimim 7 sülaleme yeter.” şeklinde düşünen üretici sayımız da az değildir.

*          *          * 

50 yıl öncenin en fakir ülkesi, bugünün vergi geliri rekortmeni Güney Kore’ye şaşırılır ya hep...

Anlatayım kısaca:

Yıl 1950…

Kore Savaşı…

O dönemin en fakir ülkelerinden Kore’nin dirilişine zemin hazırlayan dip noktası…

*          *          *

Yıl 1961…

Güney Kore’de askeri darbe…

Ve General Park yönetimi…

Park’ın herkesi şaşırtan, ağır sanayi ve kimya sanayinin temellerini attığı planlı kalkınma dönemi…

Üreticinin devlete değil, devletin üreticiye çalıştığı vergi sistemi…

Bütün çocukları ve gençleri bilime/mesleğe yönlendiren teşvikli eğitim modeli…

*          *          *

Yıl 1980…

Gelişen ağır sanayinin, elektronikte ileri teknoloji üretimini zorladığı yeni dönemin başlangıcı…

Uluslararası dev şirketlerin oluşmasına neden olan devlet katkılı teşvik sistemi…

Vergisiz modelin devamı…

*          *          *

Yıl 1990…

Büyüyen Koreli üreticilerin yüzde 70’e varan devlet desteği ile dış pazarlarda da üretim yapmaya başlaması…

Ve tüm dünyada Kore markalarının boy göstermesi…

*          *          *

Yıl 2000…

Güney Kore’de KOBİ’ler dönemi…

Büyüyen ve vergi ödemeye başlayan büyük şirketlere teknoloji üretimi yapacak ve istihdamı dengeleyecek KOBİ’lerin desteklerle devreye alınması…

*          *          *

Bir tarafta vergisiz/devlet destekli üretim ve mesleki eğitim modeli ile dünyaya kafa tutan ve sonrasında devletini de/halkını da zengin eden Kore sanayinin doğuşu…

Diğer tarafta denetimin ağırlığı ile üretimden vazgeçme noktasına gelen sanayici duruşu…

Kamplaşmadan, kavgadan kaçıp huzuru, refahı, büyümeyi inşa etmek isteyen Murtaza ağabeyler nerede bulacak kurtuluşu?

(Haftaya, büyüyen şirketlere teknoloji üretimi yapacak ve istihdamı dengeleyecek KOBİ’lerin oluşturulması konusunda Güney Kore Türkiye karşılaştırmasını yapıp, farkı görelim…) 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Refleks 26 Ağustos 2024
“Durduk yere” mi oldu? 21 Ağustos 2024