Vergi danışmanlığı hizmeti bağımsız denetim hizmeti ile bağdaşıyor mu?
Ahmet ARSLAN - Denetçi, CPA, MBA
Bilindiği üzere, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile birlikte belli bazı şartları sağlayan şirketlerin şirket dışından ve yetkinliği bulunan meslek mensupları tarafından bağımsız denetime tabi tutulması öngörülmüştür.
Denetimin bağımsız olarak nitelendirilmesi denetçinin şirketle herhangi bir sahiplik, istihdam veya mal ve hizmet alışveriş ilişkisi içinde olmaması anlamına eder.
6762 sayılı (eski) Türk Ticaret Kanunu’nda yer alan denetleme kurulunun 2012 yılında yürürlüğe giren 6102 sayılı Kanun’la kaldırılması ve bunun yerine denetimin şirket dışındaki kişiler tarafından yapılmasının öngörülmesinin amacı bu gibi kurullarda yer alan kişilerin şirketle çeşitli şekillerde ilişkilerinin bulunması nedeniyle bunun objektif denetim yapma kabiliyetini zedelemesinin önüne geçilmesi ve ayrıca denetimin konusunda uzman meslek mensupları tarafından yapılması suretiyle denetimin yetkin bir şekilde icra edilmesine imkan sağlamaktır.
Bağımsız denetimle ilgili olarak 6102 Kanun’da yer alan düzenlemelere göre;
- Denetçi, bağımsız denetim yapmak üzere, 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu’na göre ruhsat almış yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir unvanını taşıyan ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu’nca yetkilendirilen kişiler ve/veya ortakları bu kişilerden oluşan sermaye şirketi olabilir. Aşağıdaki hâllerden birinin varlığında, yeminli mali müşavir, serbest muhasebeci mali müşavir ve/veya sermaye şirketi ve bunların ortaklarından biri ve bunların ortaklarının yanında çalışan veya bu cümlede anılan kişilerin mesleği birlikte yaptıkları kişi veya kişiler, ilgili şirkette denetçi olamaz.
- Şöyle ki, önceki cümlede sayılanlardan biri;
a) Denetlenecek şirkette pay sahibiyse,
b) Denetlenecek şirketin yöneticisi veya çalışanıysa veya denetçi olarak atanmasından önceki üç yıl içinde bu sıfatı taşımışsa,
c) Denetlenecek şirketle bağlantısı bulunan bir tüzel kişinin, bir ticaret şirketinin veya bir ticari işletmenin kanuni temsilcisi veya temsilcisi, yönetim kurulu üyesi, yöneticisi veya sahibiyse ya da bunlarda yüzde yirmiden fazla paya sahipse yahut denetlenecek şirketin yönetim kurulu üyesinin veya bir yöneticisinin alt veya üst soyundan biri, eşi veya üçüncü derece dâhil, üçüncü dereceye kadar kan veya kayın hısmıysa,
d) Denetlenecek şirketle bağlantı hâlinde bulunan veya böyle bir şirkette yüzde yirmiden fazla paya sahip olan bir işletmede çalışıyorsa veya denetçisi olacağı şirkette yüzde yirmiden fazla paya sahip bir gerçek kişinin yanında herhangi bir şekilde hizmet veriyorsa,
e) Denetlenecek şirketin defterlerinin tutulmasında veya finansal tablolarının düzenlenmesinde denetleme dışında faaliyette veya katkıda bulunmuşsa,
f) Denetlenecek şirketin defterlerinin tutulmasında veya finansal tablolarının çıkarılmasında denetleme dışında faaliyette veya katkıda bulunduğu için (e) bendine göre denetçi olamayacak gerçek veya tüzel kişinin veya onun ortaklarından birinin kanuni temsilcisi, temsilcisi, çalışanı, yönetim kurulu üyesi, ortağı, sahibi ya da gerçek kişi olarak bizzat kendisi ise,
- Denetçi, denetleme yaptığı şirkete, vergi danışmanlığı ve vergi denetimi dışında, danışmanlık veya hizmet veremez, bunu bir yavru şirketi aracılığıyla yapamaz.
Son cümle hariç, yukarıda sıralanan şartlar denetimin bağımsızlığı ilkesi ve uluslararası denetim standartları ile uyumlu olmakla birlikte denetçinin denetlediği şirkete aynı zamanda vergi danışmanlığı ve vergi denetimi yapmasına imkan verilmesi belli bir meslek grubunu (yeminli mali müşavirler) kayırmaya yönelik olup bunun uluslararası denetim standartlarında yeri olmadığı gibi denetimin bağımsızlığını ortadan kaldırdığı aşikardır.
Bağımsız denetimin ileri düzeye eriştiği ABD’de bağımsız denetim ancak CPA (Certified Public Acccountant) lisansı almış meslek mensupları tarafından icra edilen bir faaliyet olup denetimin bağımsızlığı (independence) özellikle Enron vakasından sonra sıkı kurallara bağlanmıştır. Zira, Enron isimli şirketin gerçeğe aykırı mali tablolar düzenlemesi ve fakat bunun yıllarca farkedilmemiş olması ve hemen sonrasında iflas etmesi kısmen Arthur-Andersen isimli denetim firmasının denetimle eş zamanlı olarak söz şirkete ücretli danışmanlık hizmeti vermesi ve çıkar çatışması yaratan bu durumun denetim firmasının şirketin yolsuzluklarını tespit etmesine engel olduğundan kaynaklandığı tespiti yapılmıştır.
Söz konusu skandaldan sonra özellikle halka açık şirketlerde denetimin bağımsızlığı ve bağımsız denetimin kalitesi Sarbanes-Oxley Yasası olarak da bilinen yasal düzenlemeye sıkı kurallara bağlanmıştır.
Ülkemizde de bağımsız denetimin ticari hayatın içine dahil olması söz konusu düzenlemenin de etkisi sonucunda gerçekleşmiş olmakla birlikte belli bir meslek grubuna bağımsız denetimle birlikte, denetlediği şirkete vergi danışmanlığı ve vergi denetimi yapma imkanının verilmesi dünyada eşi benzeri olmayan bir uygulamadır. Zira, YMM ve SMMM ayrımı ülkemize özgü bir durum olup devletin belli bir gruba (YMM) vergi incelemesi veya denetimi imtiyazı vermesinin uluslararası denetim standartlarıyla açıklanabilecek herhangi bir yönü bulunmamaktadır. Kaldı ki, hangi meslek grubu tarafından yapılırsa yapılsın vergi danışmanlığı veya vergi denetimi tamamen ayrı bir uzmanlık veya meslek olup bunların bağımsız denetimle herhangi bir ilişkisi veya tamamlayıcılık özelliği bulunmamaktadır.
Ülkemizde vergi danışmanlığı ve vergi denetimi yeminli mali müşavirler tarafından icra edilen bir faaliyet olup söz konusu faaliyet tam tasdik sözleşmesi ve yüksek ücretlerle yapılmaktadır. Bağımsız denetim ücretinden daha yüksek olan söz konusu sözleşmeler denetim hizmetinin müşteri şirkete asıl faaliyet değil ek bir iş veya bir nevi promosyon hizmet olarak sunulmasına da yol açacak niteliktedir.
Danışmanlık hizmetinin uygulamada denetim hizmetinin bağımsızlığını zedelemediği iddia edilse dahi bunun eş zamanlı olarak denetim hizmeti ile birlikte yürütülmesi nedeniyle denetim hizmetinin asıl faaliyet değil bir nevi yan faaliyet olarak yapılmasına yol açarak denetimin yetkinlikle icra edilmesine de imkan vermez. Bu faaliyetin yanı sıra bağımsız denetimin yetkinlikle yapılması dahi denetimin bağımsızlığını telafi etmeye yeterli değildir. Zira, ABD’de bağımsız denetçilerin sadece gerçekte (in fact) değil, görüntüde de (in appearance) bağımsız olması beklenir. Çünkü denetimin en önemli fonksiyonu kamuoyuna güvence (assurance) vermek olup denetçinin şirketle menfaat çatışması yaratan hizmet alışverişi ilişkisi içinde olduğunun kamuoyu tarafından görülmesi –denetçi gerçekten tarafsız şekilde denetim icra etmiş olsa dahi- denetçinin kamuoyu nezdine saygınlığını zedelediği gibi düzenlediği raporun güvenirliği konusunda şüphe düşürür.
Sonuç
Denetimin bağımsızlığının sağlanmasına ilişkin olarak 6102 sayılı Kanun’da yer alan düzenlemeler genel olarak olumlu olmakla birlikte Enron skandalı benzeri sonuçlara yol açılmaması için hangi meslek grubuna ait olursa olsun bağımsız denetçinin denetlediği şirkete bağımsız denetim dışında vergi de dahil olmak üzere herhangi bir danışmanlık ve benzeri bir hizmet vermesine imkan veren Kanundaki söz konusu düzenlemenin kaldırılması gerekmektedir.