Vergi bulmacası
Geçtiğimiz hafta içinde bütçe görüşmelerini takip eden meslektaşlarımız otomotivde yeni vergi düzenlemesine ilişkin bir haber yaptılar. Ankara’da yapılan çalışmalarda, ÖTV sisteminde köklü değişiklik yaratan bir düzenlemenin yolda olduğu belirtildi. Haberi yapan meslektaşlarımı da ayrıca tebrik etmek istiyorum zira, yapanların bile çok net anlatamayacağı detayları, okuyanların kavrayabileceği şekilde aktarabilmek hakikaten çok büyük bir başarı olsa gerek.
İşin özüne girersek, Ankara, “adrese teslim bir yasa” hazırlıyor.
Ama, bu yasanın eski sisteme oranla çok daha karmaşık olduğu bir gerçek. Otomotiv yöneticilerinin istediği ve tüm dünyada uygulanan emisyon bazlı vergi sistemine geçmek varken, onun yerine integral hesaplarının iç içe girdiği ve karmakarışık bir uygulamaya geçmek hakikaten ardında “kimi hedefl iyor” sorusunu getiriyor. Öncelikle, binek otomobillerdeki sistem değişmiyor. Ardından geçtiğimiz günlerde Türkiye’de üretilen ve önümüzdeki dönemde satışa sunulacak hibrid araçlara yönelik yapılan düzenleme de baki. Kaldı ki bu düzenlemenin oldukça faydalı olduğunu ve desteklenmesi gerektiğini de defalarca belirttik.
Ama yazılardan anladığımız kadarıyla ucuz ve pahalı aracın vergi oranlarının değiştirilmesi konusunun nasıl hayata geçeceğini ise çok net kavradığım söylenemez.
Bugün Türkiye’de özellikle binek araçlarda önemli bir vergi adaletsizliği olduğunu söylemek mümkün. Zira, özellikle premium segmentteki otomobiller, geliştirilen küçük hacimli motorlar sayesinde en düşük dilimden ÖTV ödüyorlar.
Örneğin, Dacia Logan ile Mercedes’in E Serisi’nin 1.6 litrenin altındaki motor hacmine sahip versiyonları yüzde 45 ÖTV’ye sahip.
En son yapılan düzenlemeyle 2. 0 litre ve üzerindeki lüks araçların vergileri makul bir seviyede yükseltildi. Dolayısıyla lüks araç almak isteyen ve bunun “dikenine” katlanıyor. Ama ithal ağırlıklı gelişen bir pazarda premium markaların bu yükselişi de bizimki gibi ekonomi ve pazarlar açısından çok da arzulanan bir durum değil. Bununla birlikte yine yerli üretimi desteklemek için alınan ticari araçlara yönelik ticari araç tedbirleri de ilk bakışta mantıklı görünüyor.
Lakin, Türkiye’de üretim yapan markaların pazara sundukları alternatif modellerin sayısının artmasıyla birlikte, “sağ elin verdiğini, sol el ile toplayan” bir vergi sistemi oluşmuş durumda. Geçmişte, bir iki model üretildiği dönemde göz yumulabilen, ticariye uygulanan istisnalar, yerli model imalatı arttığı ve çeşitlendiği sürece artık daha çok göze batmaya başladı.
Buna bir de taksiye getirilen teşvikler vs. eklendiği sürece, bizim vergi sistemimiz bildiğiniz arapsaçına dönmeye başladı. Arkadaşlarımızın yazdığı yeni tasarıda ise şu ibareler yer alıyor.
1-İstiap haddi 850 kilogramı geçmeyip motor silindir hacmi 2000 cm3’ün altında olanlar: Vergi oranı yüzde 15.
2-İstiap haddi 850 kilogramı geçip motor silindir hacmi 2800 cm3’ün altında olanlar: Vergi oranı Yüzde 15. İşte bu sınıf ilginç 850 kg üstü dendiği anda.
3-Sadece elektrik motorlu olanlar: Vergi oranı Yüzde 10. Sürücü dahil 9 kişilik oturma yeri olanlardan, motor silindir hacmi 3200 cm3’ü geçmeyenler yüzde 15, sadece elektrik motorlu olanlar: yüzde 10.
Sonuç olarak bu puzzle içinde kimin hangi dilimine girdiğini hesap etmek önemli bir vakit alacak.
Keşke, bu kadar karmaşık bir sistem yerine AB normları ve kriterlerinde bir vergi sistemine geçilse de herkesin kafası rahat etse.