Vegan sertifikasıyla doğaya tam uyumlu kozmetik hedefi
Vegan kelimesi son dönemde trend. Daha sık duyuyor, daha çok insandan “Artık vegan yaşayacağım” haberini alıyoruz. Öyle ki birçokları için sanki sezonun moda renklerinden bahsediliyor o sırada, olay bu derece sıradanlaşmaya doğru gidiyor. Oysa vegan yaşam sanıldığı kadar kolay değil. Bizim konumuz ise vegan yaşamın ekonomi üzerinde yarattığı baskı ve şirketlerin de vegan olup olamayacakları üzerine... Örneğimiz ise üretim safh asında hayvan testlerinin en çok yapıldığı, doğaya en fazla zararı verdiğine inanılan kozmetik sektöründen. Birçok insan “vegan kozmetik mümkün mü”yü tartışırken kuruluşunun temeline bitkisel ürünleri koyan Otacı markası dünyadaki trende uydu ve bütün ürünlerine uluslararası V-Label logosu almak üzere düğmeye bastı. Şu anda önemli bir yol kat edilmiş durumda, birçok şampuan, sabun ambalajında vegan logosu mevcut. Biz de Kurtsan Holding çatısı altında faaliyet gösteren
Otacı’nın bu yolculuğunu Kurtsan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aylin Kurt’tan dinledik.
Kırsal hayata da katkısı var
Öncelikle vegan hayatın doğaya nasıl bir katkısı olduğu merak ediliyor. Sadece bitkisel ürünler kullanarak doğal hayat adına ne yapmış oluyorsunuz? Uzmanlar araştırmalarla vegan yaşamın 360 derece etkileri olduğuna dikkat çekiyorlar. Öncelikle hayvanlara endüstriyel anlamda yapılan zulüme ortak olmuyor, üretici ve tüketici tarafınızla bir duruş sergiliyorsunuz. Son dönemde böyle düşünen insanların sayısı oldukça fazla ve giderek de artıyor. Almanya’da 7.1 milyar kişi vegan. İngiltere’de son 10 yılda vegan yaşayanların sayısı ise yüzde 360’tan fazla artmış. Dünya geneline bakıldığında da araştırmalar veganların son 10 yılda dört kattan fazla arttığını gösteriyor. Bu trend şirketleri de üretimde tercih yapmaya zorluyor. Örneğin Bill Gates gibi yatırımcılar için vegan içerikli start-up’lar öncelikli.
Uzmanlara göre vegan yaşam tarzıyla küresel ısınmada endüstriyel çiftliklerin payı büyük. Bu çiftliklerin ekilebilir arazilerin daralmasına, temiz su ve gıdaya erişimin zorlaşmasına katkısı olduğu düşünülüyor. Kozmetik gibi yaygın kullanım alanı olan sektörlerde yüzde 100 vegan üretimin hayvansal kaynaklı ebola, kuş gribi, delidana gibi salgın hastalıklar ve gıda alerjilerini önlediği de araştırmalarla sabit. Yani vegan ekonominin sadece hayvanların refahı ve çevresel kaynakların doğru kullanımı değil, insan sağlığına da katkıları büyük.
Şirketlerin de yaşam biçimi değişiyor
V-Label da tıpkı Kosher ya da Helal belgeleri gibi özel bir sertifikalandırma programı. Uluslararası Vejetaryenler Birliği (IVU) ve Avrupa Vejetaryenler Birliği’nin (EVU) resmi olarak kabul ettiği tek sertifika olan V-Label, 2014’ten bu yana Türkiye’de var. Gıdanın yanı sıra tekstil ve kozmetik sektörleri bu belgeyi almak konusunda öne çıkıyor. Kozmetik ürünlerin birçoğunda hayvansal mamül var, vegan ürün olmak içinse sadece içerikte hayvansal ürün kullanmamak yetmiyor, ürün geliştirme aşamasında hayvanlar üzerinde test de kabul edilemez. Yani bütün üretim felsefesinin değişmesi gerek. Nasıl ki vegan yaşam yeni bir hayat tarzıysa vegan şirket olmak da öyle. Türkiye’de Ocak 2016 itibarıyla AB’de olduğu gibi Türkiye’de de kozmetik ürünlerin hayvanlar üzerinde test edilmesi yasaklanmıştı. Bu nedenle işin test aşamasında zaten hayvanların olmaması gerekiyor.
Çevre dostu üretim
Otacı için tüm bu süreçlerin sorun olmadığını söylüyor Aylin Kurt. Şirketin kurucusu Niyazi Kurtsan’ın zaten yola çıkarken tamamen bitkilere dayanan bir felsefeyle temelleri attığına dikkat çekiyor. “Biz zaten 38 yıldır ürünlerimizde bitkileri kullanıyoruz. Sadece sertifikalandırması kalmıştı, şimdi onu yapıyoruz” diyor.
Şirketin vegan politikasının arkasında yatan felsefeyi ise şöyle anlatıyor Kurt: “Vegan üretim daha çevre dostu, yani bizim kimliğimizle örtüşüyor. Çünkü endüstriyel hayvancılık bugün dünya üzerindeki insan kaynaklı CO2 miktarının önemli sorumlularından. Ayrıca vegan üretim ekonomik sürdürülebilirliği de destekliyor çünkü hayvansal üretimde yararlanılan enerji ve hammaddenin direkt insan kullanımına sunulması, daha fazla insanı besleyecek gıda, temiz su ve enerji anlamına geliyor. Bu da nüfus artışı düşünüldüğünde daha fazla sürdürülemez. Biz şirket olarak bu konuda hassasiyet gösteriyoruz.”
Etiketler iyi okunmalı
Aylin Kurt’un verdiği bilgilere göre dünya çapında kozmetik sektörünün büyüklüğü 460 milyar dolar, 2020’de ise 675 milyara ulaşacağı hesaplanıyor. Türkiye’de ise beklentiler sektörün bu yılı 10 milyar lira ile kapatacağı yönünde. Türkiye’deki bu pazarın yüzde 5’i bitkisel ürünlere ait.
Aylin Kurt, Otacı’yı “Türkiye’de bitkisel kozmetiği başlatan şirket” olarak tanımlıyor. Tamamen bitkisel üretimin birçok açıdan daha pahalı olduğunu söyleyen Kurt’a göre her pahalı kozmetiğin çok kaliteli diye bir algılanması da yanlış. “Tüketicilerde kalite-fiyat dengesini anlayacak bilincin oturması gerekiyor” diyen Kurtsan Holding'in Yönetim Kurulu Başkanı, ambalajlardaki etiketlerin iyi okunması gerektiğinin altını çiziyor. Kurt, “Eylülde tüm ambalajlarımızı değiştiriyoruz. Etiketlerde içerikte nelerin bulunmadığını da belirteceğiz. Tüketicilerimizi ambalajlarla bilinçlendirmek istiyoruz. Daha genç kitleye yönelik ürün gamı geliyor. Altı ay içinde ürünlerin yüzde 80’i vegan sertifikası alır, 2019’da da belgesiz ürün kalmaz. Biz Türkiye’de vegan kozmetik pazarının öncüsü olmak ve pazarı büyütmek istiyoruz. Doğanın kaynaklarını verimli kullanmayı şirket olarak önemsiyoruz” diyor.
Tarımsal gelişime destek
Endüstride daha fazla bitkisel kaynaklara yönelmek, tarımsal üretimin de artmasını destekleyen bir tavır. Otacı olarak buna önem verdiklerini belirten Aylin Kurt, şirketin Bandırma’daki fabrikasının bulunduğu 85 dönümlük arazide kullandıkları hammadde tarımı yaptıklarını anlatıyor. Lavanta da bunlardan. Bitki değil tıbbi bitki kullandıklarının altını çizen Kurt, her çiçeğin aroma terapiye uygun olmadığını, bu nedenle örneğin papatyanın tıbbi olanını arayıp bulduklarını ifade ediyor. Kurt, ürünlerin yerli olmasını önemsediklerini de vurgulayarak bu alanda yarattıkları katkıyı şöyle anlatıyor: “Ürünlerimizde lavanta, gül, ısırgan, nane, ardıç, biberiye, melisa gibi bitkileri ağırlıkta kullanıyoruz. Bunların Türkiye’deki üreticilerden alımına dikkat ediyoruz ve yerlilik oranı yüzde 70’leri buluyor. Yalnız Türkiye’de tıbbi bitki yetiştiriciliği ne yazık ki güçlü değil. Böyle durumlarda mecburen ithalat yapıyoruz. Çok yakında fabrika arazisinde Niyazi Kurtsan Tıbbi Bitkiler Bahçesi kuracağız.”