Vatandaş, "Dolarınızı satın" çağrılarına artık pek kulak asmıyor

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Dolar geçen hafta sonu 3.60'a dayandı, sonra bir miktar geriledi ve 3.51 dolayında kapandı. Ekim sonunda 3.10 olan dolar bir ayda yüzde 13 arttı. Bu, baş döndüren bir artış. Türkiye dalgalı kur sistemi uygulamıyor olsaydı, bir sabah uyandığımızda "TL şu oranda devalüe edildi" şeklinde bir haber duyardık. Ama dalgalı kur sisteminde öyle bir durum söz konusu değil, çünkü TL her gün devalüe de olabiliyor, değer de kazanabiliyor. Ama biliyoruz ki son günlerdeki hareket dolar açısından iki ileri bir geri biçiminde. Kaldı ki bu hareket yalnızca dolar için de geçerli değil. Bu yüzden belki ifadeyi şöyle değiştirmek gerekir: "Hareket, TL açısından bir ileri, iki geri..."

Vatandaşa sürekli olarak "Dövizinizi satın" telkininde bulunuluyor. Peki vatandaş ne yapıyor, ona bakalım.

Vatandaş döviz satmıyor

Vatandaşın ve şirketlerin elindeki döviz, ya bankada döviz tevdiat hesaplarında duruyordur ya da yastık altında veya kasada. Bankaya yatırılmış döviz, zaten sisteme girmiş ve ekonominin çarklarının dönmesine hizmet eden dövizdir.

Bu hesaplardaki artış ya da azalış ne anlama gelir... Düz mantıkla yaklaşıp bu hesaplardaki dövizin azalmasına "Vatandaş döviz satıyor" diye alkış tutmak pek doğru olmaz. DTH iki türlü azalır çünkü. Vatandaş ya dövizini bankaya satıyor ve TL'ye geçiyordur (ki arzulanan da budur zaten) ya da sisteme olan güveni iyice zayıflamıştır ve bankadan çektiği dövizini yastık altına koyuyordur. İkinci olasılık çok güçlü görünmese de, tümüyle göz ardı edilemez.

Ya tersi oluyor ve bankalardaki döviz tevdiat hesapları artış gösteriyorsa... Bunun anlamı çok açık, vatandaş ve şirketler dövize yöneliyordur. Çünkü ya yastık altındaki döviz bankacılık sistemine girmektedir ya da Türk parasından dövize geçiş söz konusudur.

Türkiye'de zaman içinde dövizden para kazanmak da öğrenilmişti. Vatandaş, kur yükselince dövizini satıyor ve böylece DTH azalıyor, kur düştüğünde de bu dövizi yerine koyuyordu.

İşte bu eğilim son haftalarda biraz tersine döner gibi oldu. Döviz arttığı halde vatandaş ve şirketler döviz hesaplarını azaltacak yönde adım atmıyor, tersine hesaplarını artırıyorlar. 11 Kasım'dan sonraki dönemde bu durum iyice belirgin bir hal aldı.

11 Kasım'daki DTH toplamı 170.4 milyar dolardı ve dolar kuru da 3.20 düzeyinde bulunuyordu. 18 Kasım'da dolar 3.31'e yükseldi, DTH da 171.8 milyara... 25 Kasım'a geldik, dolar artık 3.44 liraydı, DTH da 172.3 milyarı bulmuştu.

Sorun DTH değil, sorun yastık altı

Ekonomiye kazandırılabilecek döviz, banka hesaplarındaki değil, yastık altındaki döviz. Biraz önce de vurguladık, bankalardaki döviz hesapları, zaten ekonomiye hizmet etmekte. Oysa dövizi istifleyip yastık altında, kasada tuttuğumuz sürece, o paranın ekonomiye hiç mi hiç yararı yok.

Ama bakıyoruz, son dönemde dövizini bozduran da pek yok. Her gün ekonominin ne kadar sağlam olduğundan dem vurulunca, dövizdeki artışın birilerinin oyunu olduğu dile getirilince, ama bu açıklamalar yapılırken döviz günden güne artınca, hemen hemen herkeste ortak bir düşünce oluşuyor: "Demek ki çok önemli bir sorun var ve döviz artmaya devam edecek..." İşte bu koşullarda da kimse dövizini satmaya yönelmiyor.

Döviz talebinin kaynağı önemli

Dövize bir talep var ama bu talebin kaynağı da büyük önem taşıyor. Eğer dövize olan talep ağırlıklı olarak yurtdışı kaynaklı ise, Türkiye'de varlığı olanlar bu varlıklarını satıp döviz talep ederek çıkacaklarsa ve şimdi kur çok yüksek olduğu için çıkılamıyorsa, kuru birden düşürmek bunlara görece düşük fiyattan döviz edinme olanağı sağlar.

Yok eğer döviz talebi yıllar yılı düşük faizli döviz kredisini, dövize endeksli krediyi ya da dış krediyi tercih eden, ama şimdi kur yükselince zor duruma düşen reel sektörden geliyorsa durum daha da başka. Bu şirketlere "Sen bu işin sonunu hiç düşünmedin mi" diye sormak gerekmez mi! Ne yani, Türk Lirası yıllar yılı reel olarak değerli mi seyredecekti, bu durum gün gelip sona ermeyecek miydi, erdi işte!

Peki kur vatandaş talebiyle yükseliyor olabilir mi... Pek sanmıyoruz. Vatandaştan kuru böylesine yukarılara itecek bir talep gelmesi pek mümkün görünmüyor.

Dolayısıyla kurdaki bu artışta ağırlıklı olarak yabancıların ve reel sektörün döviz talebi rol oynuyormuş gibi görünüyor. Talep çok baskın gibi, demeç üstüne demeç verilmesi elinde dövizi bulunanların bu dövize daha sıkı sıkıya sarılmaları sonucunu doğuruyor, dövize ihtiyacı olanlar da "Yarın daha da artarsa" diye bir an önce döviz almaya çalışıyor.

Açık pozisyon 213 milyarı buldu

Finansal kesim dışında kalan firmaların, yani reel sektör kuruluşlarının döviz varlık-yükümlülük farkını gösteren açık pozisyon eylül sonu itibariyle 213 milyar dolara dayandı.

Reel sektörün eylül sonunda 98.6 milyar dolarlık döviz varlığına karşılık 311.4 milyar dolarlık döviz yükümlülüğü bulunuyor. Buna göre açık pozisyon da 212.8 milyar dolar düzeyinde oluşmuş durumda.

Reel sektörün açık pozisyonu ağustos ayı sonundaki 210.2 milyar dolara göre 2.6 milyar dolar arttı. Açık pozisyonda ilk dokuz ayda ortaya çıkan artış ise 22.5 milyar dolar oldu.

Eylül sonunda yaklaşık 213 milyar dolar olan açık pozisyonun TL karşılığı o tarihte 3 lira olan dolar kuruna göre 639 milyar lira. Geçen hafta sonunda 3.51 olan kura göre ise açık pozisyonun TL karşılığı 748 milyara ulaşmış durumda. Yani açık pozisyon kasım sonunda hala 213 milyar dolar olsa bile TL karşılığında 109 milyar liralık bir artış var. Elbette bu para hemen ödenecek değil, ama dikkat; yılsonu geldi ve kurdan kaynaklanan bu fark bilançoları fena halde bozacak. 2016'da birçok şirket bu hızlı kur artışı yüzünden ya daha az kar etmiş görünecek ya da zarar yazmak durumunda kalacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar