Vatandaş Ahmet Efendi
Şu sıralar Vatandaş Ahmet Efendi’nin yüzü pek gülmüyor. Nasıl gülsün! Kırk yıllık evli, emekli memur ve de Fenerbahçe taraftarı. Bunca sene sonra evlilik konusunda yapacağı bir şey yok. Fenerbahçe de bu sene artık bir şeyler yapar diye umuyor. Onun için emekliliğine odaklanmış.
Vatandaş Ahmet Efendi’nin borsada parası yok. O nedenle borsa endeksi onu ilgilendirmiyor. Oğlunun sünnetinde gelen üç beş parça altın ve eşi hanımefendinin çeyizi birkaç bilezikten başka altın stoku da yok. O nedenle altın fiyatlarını da izlemiyor. Çin ekonomisinin sıkıntıda mı olduğu, yoksa şişirilmiş Çin piyasalarının düzeltme mi yaptığı konusuna çok yabancı; ayrıyeten umuru da değil. ABD Merkez Bankası'nın faiz arttırıp arttırmaması konusu onun için ‘El alemin derdi.’ O nedenle de bu bizi neden gerdi, pek aklı ermiyor. Bu nedenle “Yellen'den ne ses gelmiş”i takip onun için garip. TV’de duyuyor, petrol fiyatları elli doların altına düşmüş. “Bu iyi herhalde” diye düşünüyor. Amerika’nın Rusya ve İran’ı cezalandırmak için petrol fiyatını bilerek düşürdüğüne inanmıyor, umuru da değil. Onun nesli petrol yüzünden dökülen kanlara, savaşlara alışık olduğu için fiyatların petrol arzının talebin üstüne çıkması nedeniyle düştüğüne aklı ermiyor. Gazetede okuyor Türk lirası / dolar kuru 2005 yılında 1.33 iken 2015 yılında 3.05 olmuş “Bu kötü bir şey herhâlde” diye düşünüyor. Oğlu evlendi, gitti. Karıkoca iki odalı evlerinde tığ-ı teber şah-ı merdan (*) oturuyorlar. Maaşlarının kıymanın kilo, limonun tane, fasulye ve pirincin yarım kiloluk paket ve zeytinyağının şişe fiyatı cinsiden ifadesi onlar için daha önemli.
Global ve milli ekonomimizde Vatandaş Ahmet Efendi’nin anlamadığı, merak ettiği ve bildiği şeyler de var tabii. Mesela bizim hemen tüm petrol ihtiyacımızı ithal yoluyla karşıladığımızı, petrolün aldığı içme suyu damacanası dahil bir sürü ürünün ana ham maddesi olduğunu, arada sırada bindiği dolmuşun benzinle gittiğini biliyor. Onun için petrol fiyatlarının düşmesine “İyi haber” diyor. Ahmet Efendi’nin merak ettiği şey petrol 100 dolardan 50 doların altına düşünce bir damacana suyun fiyatı neden artıyor? Geçen boyası dökülmüş penceresi için aldığı bir kutu boyayı pahalılaşmış görünce kendisine verilen izahatın “Dolar yükseldi” olması ona garip geliyor. “Dolar yükseldi, ama petrol ucuzladı, en azından fiyatın aynı kalması gerekmez miydi?” diye sorması gerekir, ama o kadarına dili dönmüyor. “Makyaj malzemesi ve güzellik ürünleri, ısınma, plastik şişeler, boya, kara ve hava ulaşımı, sabun, kahve gibi uzaklardan nakledilen ürünler, tarım ilaçları, gübre, beyaz eşya, plastikten mamul veya plastik kullanan her türlü ürün ucuzlamalı ama neden ucuzlamıyor?” diye merak ediyor.
TV’de denk geldiği bazı uzmanlar, arada sırada göz gezdirdiği gazetelerdeki bazı köşe yazarları “Durum iyi değil” diyor. Ahmet Efendi durumun iyi olmadığını biliyor. Kendisinin veya başkalarının durumun iyi olması için ne yapması gerektiğini bilmiyor. Kimse de söylemiyor. TV’de boy gösteren siyasilerin bir kısmı “Rakiplerimizin tüm sabotajlarına karşın her şey tıkırında” derken, rakipler “Batırdınız” diyor. Siyasiler “Seçimlerde Vatandaş Ahmet Efendi size dersinizi verecek” diye onun hesabına konuşuyorlar. Ahmet Efendi battık mı, çıktık mı bilmiyor, onun için kime ne dersi vermesi gerektiğini de pek kestiremiyor. Komşularına bakıp her şeyin tıkırında olmadığını görüyor. Kendi kendine “Allah’tan karıya uyup da kredi kartlarıyla bir araba almadık. Bak komşu Zülfikar’a icra geldi” diyor. Öbür komşusu hem işler tıkırında diyor, hem de borç ve fiyatlardan şikayet ediyor. Ahmet Efendi’nin aklına boksörün hikâyesi geliyor. Hani birinci raundun sonunda ağzı burnu dağılmış boksöre antrenörü “Koçum iyisin. Adam sana dokunamıyor bile. Devam et” deyince boksör “O zaman şu seyircilerle hakeme bir dikkat et. Beni biri fena halde dövüyor. Rakip boksör değilse ya hakem ya da seyircilerden biri olmalı” demiş ya. Vatandaş Ahmet Efendi dayak yediğinin farkında, ama onu kimin dövdüğünü ona kimse anlatmıyor.
Ben anlatmaya gönüllüyüm ama Vatandaş Ahmet Efendi beni ne okur ne de ben ona ulaşıp konuşabilirim. Benim okurum Patron Rıza büyük olasılık “Efendi bırak Vatandaş Ahmet Efendi'yi, bizim şirket ne yapacak, o konuda tavsiyelerin varsa dinleyelim” diyor. Kazara eline gazete geçirip de yine kazara okuyan Vatandaş Ahmet Efendi ise “Efendi kes ekonomi, borsa, işletmecilik tıraşını, ben ne yapacağım sen onu söyle ha bu arada ne olacak bu Fener’in halleri onu da ilave et” diyor.
Şimdi ben büyük deha (!) Ve engin bilgime (!) rağmen kime ne söyleyeyim? Desem ki “Rızacığım Vatandaş Ahmet piyasadan çekilirse ne sen ne ben kalırız ortada. Ahmet’in kanı kurudu kuruyacak, yakında çarşıya çıkamaz hale gelecek. Bu iş böyle gitmez.” Rıza bana “Osman tıraşı kes, bunu ben de biliyorum” der. Ben de ona cevaben “Biliyordun da insanlara üreterek elde edilmemiş alımgücü kazandıran düzenden neden memnun, mesut oldun?” desem kalbi kırılır. Vatandaşa “Ahmetciğim üretiminin yarısından fazlası ithalata dayalı, ihracatı emek ihracatını bir türlü aşamayan bu düzen seni dövüyor” desem. Ahmet Efendi bana “Efendi tıraşı kes. Benim bir yerlerim yanıyor, sen hâlâ ekonomik düzen hikâyeleri anlatıyorsun” der. Ben de her ikisine “Bir aya kadar seçimler var. Siz de tıraşı kesin ve memleketin idaresini bana verin diyenlere gidip ‘Efendi tıraşı kes! Geliri sürdürülebilir şekilde arttırmak için ne yapacaksın onu söyle’ deyin” deyip bu konuyu kapatsam vesselam!
Sağlıcakla kalın.
(*) Eski bir deyimdir, genç okurlar bilmeyebilir. Şah-ı merdan mertlerin şahı, tığ-ı teber; hilal şeklinde kılıç anlamındadır. Deyim eskiden, Hazret-i Ali'nin yiğitliğini tarif etmek için kullanılırdı. Deyim sonraları elinde kılıcından gayrı hiçbir şeyi kalmamış bir yiğit anlamında kullanılır oldu.