“Vasatlık ortaklıkları” ülkemizin çıkmazıdır

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Sözcü’de Özlem Gürses’in Selct Fashion’un sahibi Cafer Mahiroğlu’yla söyleşisinde iş insanlarına önemli uyarılar vardı. Yurtdışında kendini kanıtlamış olan Mahiroglu, önce “müthiş belirsizlik algısının” altını çiziyordu. Ardından, “ekonominin yeniden şekillendiğine” vurgu yapıyor; “ekonomi ve siyasetin yeni bir dil aradığını” söylüyordu. Sözlerini somuta yansıtmak için şu gerçekliğe işaret ediyordu: “Elli yıl önce AVM’ler sokakları-bakkal amcayı-vurdu; şimdi de internet AVM’leri vuruyor”. Bir başka gözlemini daha paylaşıyordu: “Eski ve köklü alışkanlıkları olanlar bu yeni düzene uyamıyor!”

İş insanımız, bu yazının merkez düşüncesi açısından da önemli bir hususu paylaşıyordu: “Türk markaları daha çok sistemin olmadığı yerlere gidiyor…”

Sistemin olduğu yerlerde iş kuramı, iş yaşamının bağlı ve bağımsız bütün değişkenlerini karar sürecinde dikkate almanın en etkili aracıdır. Sistemin ciddiye alınmadığı yerlerde de kafakol ilişkileri geçerlidir.

Gerçekliklerimizle yüzleşmek istiyorsak, iş insanlarımızın önemli bir bölümünün “iş kuramının” en etkili yönetim aracı olduğunun farkında bile olmadığını kabul etmeliyiz. Hiç de küçümsenemeyecek sayıdaki iş insanımızın da sorgulama zahmetine katlanmadan “kuramı küçümseme” eğiliminde olduğunu bilmeliyiz. İş insanlarımızdaki algılama biçimi, bu yazının merkez düşüncesini belirleyen varsayımdır: Kök nedeni sorgulamayan, sonuçlara abanarak popülizm tuzaklarına yakalanan iletişim-etkileşim süreci, ekonomimizin çıkmazıdır. Ekonominin yeniden şekillendiğinin farkına varmaz, varsayımlarımızı sorgulamaz, zihni modelimizi yeniden kurgulamazsak, işlerimizi küresel ölçeklere taşıyamayız; krizlerin pençesinden kendimizi kurtaramayız.

Ünlü yönetim bilimcisi Drucker’in anlatımına göre iş kuramı üç bölümden oluşur: Birincisi, örgütün iş çevresi, toplum ve onun yapısıyla ilgili varsayımlar, pazar, çalışan, müşteri, teknoloji ve iş süreçleridir. İkincisi, örgütün özgül misyonuyla ilgili varsayımlar. Üçüncüsü de örgütün misyonunu yerine getirmek için gerekli çekirdek yetkinliklere ilişkin varsayımlar. Bu varsayımlarla kurgulanan geçerli iş kuramı için dört bileşenin birbirini bütünlemesini gerektirir:

1) Çevre, misyon ve çekirdek yetkinliklere ilişkin varsayımlar içinde bulunduğumuz ekosistemin gerçekliklerine uymalı.
2) Bütün alanlardaki varsayımlar arasında bir uyum olmalı.
3)İş kuramı bütün örgüt tarafından bilinmeli ve anlaşılmalı.
4)Geri-bildirim döngüsüyle iş kurum sürekli test edilmeli.

Yeni varsayımlar gerekiyor

Bir insan ömrüne sığacak zaman aralığında nelerin değiştiğine ve değişmekte olduğuna bu yazıda genel çizgileriyle bakalım. Başka bir yazıda, bu değişmelerin insan-odaklı etkilerini irdeleyebiliriz:

• Yeni teknolojiler, insanla-insan, insanla-eşya arasındaki bağlantıları yaygınlaştırıyor ve derinleştiriyor.
• Her şeyin interneti (IoT) günlük yaşamımızın derinliklerine doğru hızla ilerliyor.
• İnsanların kendi aralarındaki bağlantıların sıkılaşması, yoğunlaşması ve derinleşmesi; “toplumsal mesafeleri” yeniden tanımlama ve ayarlama ihtiyacını da artırıyor.

• Dil engelinin -çeviri yazılımlarında sağlanan ilerleme- kalkmasıyla, çok değişik düşüncelere ve inançlara sahip insanların iletişimi ve etkileşimi önem kazanıyor.
• Teknoloji, araç-gereçlerin bağlantısını ve etkileşimini de değiştiriyor.
• Makine-donanımları da kapsayan eşyaların bağlantılı hale gelmesi, otomasyon olanaklarını artırıyor; otonom uygulamaların önünü açıyor.
• Özellikle sayısal teknolojinin yarattığı ölçme imkanları, süreçleri uçtan-uca gözetleme ve denetleme alanını genişletiyor.
• Ölçümler sırasında derlenen veriler, her alanda veri üretimi olgusunu beraberinde getiriyor. “Büyük veri” olgusu, iş çevresinin ve toplumun yapısını hızla değiştiriyor. Büyük Sayılar Yasası birçok alanda belirsizlikleri azaltma eğilimini güçlendiriyor. Sensörler ve diğer teknolojik donanımlar, madde yapısına nano ölçekli erişimleri hızlandırıyor. Doğadaki “sabitleri” ve “değişmeleri” kavramak; oradan genellemelere ve yasalara ulaşmak kolaylaşıyor.
• Bağlantı, iletişim-etkileşim ve işbirlikleri potansiyelleri, insanlar, araç-gereçler, eşyalar ve sistemler arasındaki ilişkileri köklü biçimde değişmesi; toplumsal, zamansal, mekansal, deneysel ve psikolojik mesafeleri yeniden ayarlama ihtiyacını artırıyor.
• Özellikle üç boyutlu baskı ve eklemeli üretim alanındaki gelişmeler, malzeme üretiminde değişik kombinasyonların önünü açıyor. Bu yeni üretim teknolojisinin ana akım üretim teknolojisi haline gelebilme yolundaki ilerlemesi, bugüne kadar üretimde standart haline gelmiş ve öngörülebilir birçok üretim formülasyonunu değiştiriyor.
• Toplumu oluşturan birey, topluluk ve toplum yapıları da hızla değişiyor. Anthony Elliot ve Charles Lemert’in “Yeni Bireycilik” kitaplarında ayrıntılarıyla analiz ettikleri gibi, birey, topluluk, toplum, kimlik, etkileşim, yaşam biçimleri ve yaşam tarzları değişiyor.

Başlıklar halinde paylaştığımız iş çevresi, toplum ve onun yapısındaki değişmeler, öngörme ve önlem alma süreçlerini yönlendiren “iş kuramının” da yeniden ele alınmasını gerektiriyor. Oluşan yeni varsayımlara göre yeni iş kurumları geliştirmeden, birikim yeteneklerimizi korumak ve uzun dönemli geleceğimizi güven altına almak mümkün olamıyor.
Değişmelerin yarattığı eğilimleri, onların fırsat ve tehlikelerini, kendi olanak ve kısıtlarımızı analiz ederek dengeler kurabilmek bizi güvenli geleceğe taşır. Tersi, popülizmin tuzaklarına düşürür; “vasatlık ortaklıklarının çıkmazına” sürükler.

Popülizm tuzaklarına düşmek

Sınırları zorlayan bağlantı ve iletişim, artan işbirlikleri potansiyeli bir dizi olumlu etkisi yanında, popülizmi de güçlendiriyor. “Popüler kültür birleştiriciliğine” vurgu yapanların sesleri yükseliyor: Ünlü Neil de Garasse Tyson, hepimizin ortak bir havayı teneffüs ettiğimizi belirterek, “Günümüzde toplumsal davranışları, kolektif yaratılmış bir popüler kültür balonu şekillendiriyor. Herkesin kendinden bir şeyler kattığı devasa bir balon bu” tanımlamasını yapıyor. Ardından da, “Popüler kültür modern toplumun tutkalıdır; panzehiridir, görünmez ilacıdır. O yüzden onun diline, platformlarına ve bileşenlerine son derece önem veriyorum” diyor. Ünlü astrofizikçi, popüler kültürün hayatın her alanını, edebiyatı, müziği, tiyatroyu, tıp alanını, matematiği, fizik, biyoloji, kimya gibi temel bilim alanlarını, ekonomiyi, aklınıza gelen ve insan hayatına dokunan her şeyi kapsadığını; günümüzdeki bilimsel gelişmeleri bile popüler kültür diliyle kitlelere anlatılabileceğini belirtiyor.

Hızlı üretilen ve hızlı tüketilen popüler kültür, kısa dönemde bazı olumlu işlevler üstlense de bizim bakış açımıza göre, kalıcı özelliklere sahip değildir; son tahlilde kayıpları kazançlarından büyük olacaktır.

Bilim ve teknolojideki gelişmelerin yarattığı yeni eğilimlerin kavranması, yarattıkları fırsat ve tehlikelerin analizi hiç kuşku yok ki ciddi çabalar gerektiriyor. Ülkemizde de eğilimleri kavrayarak önlemler geliştirme zahmetine katlanmak istemeyen ana akım medyanın önemli bir bölümünün yakalandığı hastalık bu. Kök nedenlerle ilgilenmeden, sonuçlar üzerinden abanarak popülerlik rantının peşinde sürüklenme, ne yazık ki “ihtisas medyası mensuplarına” da sinebiliyor.
Ülkemizde, sistemsizliğin boşluklardan yararlanma eğiliminin hakim olması ciddi sorunlarımızdan sadece biri. Ama esas sorumuz siyasette, bürokraside ve iş dünyamızda kök nedenler üzerine eğilme yerine, piyasa üst göstergelerine takla attıran, herkesle iyi geçinmeyi hayatın gerçekliklerinden daha önemli bulanların “vasatlık ortaklıklarıdır”. İş insanlarımız, haber ve yorumlarına değer verdikleri insanların geleceği inşa etmede kendilerine ne kattıklarını sorgulamalı. Sorgulama zor iştir; zoru başarmak da değerli olandır; vasatlık rantını paylaşmak değildir…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar