Varlık Fonu’na neden ihtiyaç duyuldu?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Öncelikle bir tespit yapmakta fayda var: Kurulan Türkiye Varlık Fonu’nun (TVF) dünyadaki benzerleriyle hiçbir ilgisi yok. İngilizce ‘Sovereign Wealth Fund’ (SWF) olarak bilinen fonlar bir ülkenin özellikle doğal kaynakları dolayısıyla elde ettiği olağanüstü kazançları (windfall profits) o ülkenin halihazırdaki vatandaşlarının ve gelecek nesillerinin refahını korumak amacıyla bir varlık yönetimi şirketi mantığıyla değerlendiren fonlardır. Bu tür fonların kuruluş amaçlarından biri de doğal kaynaklardan sağlanan kazançların siyasi emellerle çarçur edilmesinin önüne geçilmesidir. Ayrıca elde edilen olağanüstü kazançların ülke parasını aşırı değerlendirerek ülkenin rekabetçi konumunu zedelemesinin de önüne geçilmesi amaçlanır. (İktisat literatüründe Hollandalı hastalığı (Dutch disease) denilen durum.)

SWF’lerin en bilinenleri 1954’te kurulan ve 600 milyar dolar bir fon değeri olan Kuveyt Yatırım Otoritesi ile 1990’da kurulan ve 900 milyar dolarlık varlığı bulunan Norveç Hükümeti Emeklilik Fonu. En son kurulan SWF’lerden biri de 2014’de IMF’nin tavsiyesiyle kurulan İsrail Vatandaşları Fonu. Bu fonun kaynağını yakın zamanda ortaya çıkarılan Tamar ve Leviathan doğalgaz yataklarından elde edilecek gelirler oluşturacak.

Görüldüğü gibi Türkiye Varlık Fonu’nun bu fonlarla hiçbir ilgisi yok. Çünkü Türkiye devletinin doğal kaynaklardan elde ettiği yüksek miktarda bir döviz geliri yok. Onun yerine, devletin elinde kalan son değerli şirketlerin hisseleri bu fona devredilmiş durumda.

Ancak, bunlar tabii ki nakit varlıklar değil. Belki zaman içinde bu şirketlerin yarattığı kârlarla nakit varlık oluşturulabilir. Ancak bu şirketlerin çoğu da gerek kendi yatırımlarına kaynak aktarmak, gerekse de (bankalar özelinde) sermaye yeterlilik oranlarını tutturabilmek için kârlarını dağıtmak yerine bünyede bırakmayı tercih etmekteler. Kâr dağıtımı yaptıklarında da bu temettüler doğrudan Hazine’ye gelir olarak kaydedilmekteydi. (Artık Hazine bu gelirlerinden de mahrum olacak.) Kısacası, bu şekilde ekstra nakit bir kaynak yaratmak olanaksız. Ayrıca yaratılsa bile bu kaynaklar TL bazında olacağı için, TVF’nin diğer SWF’lerin yaptığı gibi uluslararası piyasalarda yatırım yapması da çok zor.

Özel bir statüye sahip olan TVF kendi mülkiyetindeki kamu varlıklarının yönetiminde Meclis ve Sayıştay denetimini kısmen dışarıda bırakıyor. Asıl amaç ise bu şirketleri bir fon havuzunda toplayarak ve hisselerini teminat göstererek yeni dış borçlanmaların yolunu açabilmek. Diğer bir ifadeyle kamu varlığa dayalı menkul değerleri (VDMK) ihraç edebilmek. Zaten bu amaç hükümet yetkilileri tarafından da zikredilmekte. (Ancak, örneğin THY gibi bazı şirketler bugüne kadar yaptıkları borçlanmalarda hisse senetlerini zaten teminat olarak göstermişler ise, böyle bir uygulama yapılması zannedersem mümkün değil.)

Türkiye’de Turgut Özal da zamanında kamu kaynaklarını denetim dışına çıkarmak amacıyla benzeri fonlar kurmuştu. 1984’te başlayan uygulamayla, neredeyse her yatırım için ayrı bir fon kurulması sonucunda, kısa zamanda fon sayısı 80’e yaklaşmıştı. Ancak, sonunda iş içinden çıkılmaz bir hale geldi ve bu fonların tamamı 2001 yılına kadar tasfiye edilmek durumunda kalındı.

Normal şartlarda, şeff afl ık ve hesap verebilirlik adına Türkiye Devleti’nin yeni kamu yatırımlarını resmi Bütçe programı içerisinde gerekli ödenekleri ayırarak yapması doğru olandır. Gene normal şartlarda, TC’nin yatırımlar için gerekli finansmanı iç ve özellikle dış borçlanmayla doğrudan gerçekleştirmesi en şeff af ve en az maliyetli yol olur. Ancak bunun yerine, yeni yatırımlara kaynak bulabilmek için böyle bir uygulamaya gidilmiş olması, ister istemez soru işaretleri uyandırmakta. Ayrıca, kurulacak olan VDMK altyapısının özellikle yabancı yatırımcıların istedikleri finansal ve kanuni gereklilikleri ne kadar karşılayabileceği bir başka soru işareti. VDMK’ların belirli bir varlık sınıfına ait olması ve gelir akışlarının da iyi-kötü istikrarlı olması beklenir. Halbuki TVF içine alınan varlıklar neredeyse beş benzemez! Son olarak da, diyelim Devlet VDMK ile elde ettiği fonlarla yaptığı yatırımları batırdı, ve TVF geri ödeme yapamaz duruma düştü. O zaman, TVF içindeki şirketlerin hisseleri otomatik olarak yabancıların eline mi geçecek?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019