Varlık fiyatları düşüyor, bankalar korkuyor

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

 

Küresel kriz sadece işsizlik ve üretim düşüşüne değil, firmaların ve bireylerin varlıklarında da düşüşe neden oldu. Varlıklar sadece firmaların bilançolarında ya da bireylerin serveti olarak gözükmez. Varlıklar aynı zamanda tüketimi ve yatırımı uyarır. Özellikle gayrimenkul ve tahvil şeklindeki varlıklar kredi alımlarında bankalara teminat olarak verilir.

ABD'de, borsanın yanında gayrimenkul sektöründeki fiyat düşüşleri bankaların teminatlarını aşındırdığı için birden bire bankacılık sektöründe paniğe neden oldu. Yaşanan panik, likidite talebinde artışa, sonra da likidite darlığından kaynaklanan bir likidite krizine neden oldu. Kriz daha sonra derinleşti ve reel sektör krizine dönüşerek tüm dünyayı etkisi altına aldı.

Peki, durum Türkiye'de farklı mı? Hayır. Türkiye'de bankacılık sektörü 2001 krizinden ciddi darbe alarak çıktı. Bu durum onları tabiri caiz ise "yoğurdu üfleyerek yemeye" zorladı. Ancak beş yıl sürekli büyüyen bir ekonominin varlığı bankacılık sektörünü, yine de kredi genişlemesine zorladı. Para kazanmaları için bu da gerekli idi. Özellikle gayrimenkul sektörüne yönelik hükümetin uyguladığı politikalar, artan ihracat ve canlı tüketim eğilimi bankaların kredilerini hızla artırmalarına neden oldu.

Bireysel kredilerde, bankaların bireylerin gelirle ile orantısız kredi plasmanına gitmesinin yarattığı sorunlar artık herkes tarafından biliniyor. Bunu burada yazmayacağım. Ancak esas sorun kurumsal kredilerde henüz yüksek sesle ifade edilemeyen ödeyememe riskinin artmasıdır. Hükümet bankacılık sektörümüz sağlam, bankalar şu anki kriz ortamında bile kredi vermelidir şeklinde savlarda bulunsa da bankacılık sektörü teminat olarak aldığı gayrimenkul ve tahvil fiyatlarındaki düşüş nedeni ile büyük tedirginlik yaşıyor. Sanayide üretimin yüzde 21,3 düştüğü, kapasite kullanımın yüzde 63,8'e indiği ve işsizlik oranın yüzde 12,3'e yükseldiği ülkemizde firmaların ve bireylerin ortak sorunun gelir yaratmamak olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Geliri olmayan borcunu ödeyemez. Borcunu ödemek için ikinci yol servetinden vazgeçmektir. Yani gayrimenkulünü, elinde bulundurduğu tahvili, hisse senedini satarak borcunun ödemektir. Ancak tüm bunların fiyatları düşmüştür. Üstelik gayrimenkulünü satmak istese de satamıyor. Çünkü alan yok. Dolayısıyla da borçlarını ödeyemiyorlar.

Bankalar borçlarını ödeyemeyenlerin teminatlarını nakde dönüştürerek verdikleri krediyi tahsil etmeye çalışırlar. Ancak karşılarına fiyatların düşmesi nedeniyle teminatların değerinin aşınması sorunu çıkıyor. Yani teminatlar borcu karşılamıyor. Birçok firmanın birden fazla banka ile çalışması nedeni ile bir bankanın bir firmanın üstüne gitmesi diğer bankaları da buna sevk edeceği için çoğu banka kredi alacağını icra yoluyla tahsil etme yoluna gidemiyor. Çünkü teminatlar borcu karşılamıyor.

Sonuçta bankalar ağızlarına bant çekilmiş gibi susuyor. Daha doğrusu susmak zorunda kalıyor. Bu durum bilançolarda da gözükmüyor. Yani herkes yangını görüyor ancak arkasını dönüyor. Çünkü yangın şu anda için için yanıyor, henüz alevler yükselmedi. Bunu görmeyenler de çıkıp, bankalar kredileri bıçak gibi kesti, kredi vermelidir diye konuşabiliyor.

Bu yazdıklarımızı daha fazlasını öğrenmek istiyorsanız herhangi bir bankanın bir şube müdürü ile konuşun. Sorun bakalım, geceleri rahat uyuyabiliyor mu? Yanıtını ben biliyorum, okuyucularım da öğrenince sanırım rahatsız olacaklar.

Seçim meydanlarında halkın inançlı bağırmaları ile oy alınabilir. Ancak gerçekler farklıdır. Çoğu zamanda gerçekler tarihe kalır. Üstelik rahmetli felsefeci Orhan Hançerlioğlu'nun yıllar önce yazdığı İnanç Sözlüğü adlı kitabının arka kapağında belirtildiği gibi "İnanç bilginin bittiği yerde başlar."

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019