Varlık Barışı'ndan yaralanmak için süre daralıyor…
Dr. Mehmet ŞAFAK
Bilindiği üzere, kamuoyunda "Varlık Barışı" olarak adlandırılan "Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun" ile üç ayrı başlık altında toplanabilecek düzenlemeler yapılmıştır. Bunlar şöyle özetlenebilir:
1- Gerçek ve tüzel kişilerce yurtdışında sahip olunan para, döviz, altın, hisse senedi, tahvil ve diğer menkul kıymetlerin Türkiye'ye getirilmesi, taşınmazların kayda alınması suretiyle milli ekonomiye kazandırılması; sahip olunan söz konusu kıymetlerin banka ve aracı kurumlara ya da vergi dairlerine bildirilmek ve beyan edilen bu değerlerin tutarları üzerinden yüzde 2 oranında vergi ödenmek suretiyle kayda alınması ve yapılan bu beyanlardan hareketle inceleme yapılmaması,
2- Gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerinin yurtiçinde sahip oldukları aynı türden varlıklar için de bu varlıkların vergi dairelerine beyan edilmesi ve beyan edilen tutarlar üzerinden yüzde 5 oranında vergi ödenmesi suretiyle bu beyanlardan hareketle inceleme yapılmaması,
3- Türkiye'de tam mükellef olarak vergilendirilen gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerinin (Serbest bölgelerde faaliyet gösteren mükellefler dahil),
- Kanunun yürürlüğe girdiği 22/11/2008 tarihinden 30/4/2009 (bu tarih dahil) tarihine kadar elde ettikleri ve 31/5/2009 tarihine kadar Türkiye'ye transfer edilen yurtdışı iştirak kazancı ile yurtdışı iştirak hissesi satış kazancının ya da yurtdışı şube kazancı üzerinden vergi alınmaması (vergiden istisna tutulması) ve
- Kanuni ve iş merkezi Türkiye'de bulunmayan kurumların tasfiyesinden doğan ve 31/10/2009 tarihine kadar Türkiye'ye transfer edilen kazançlarından vergi alınmaması.
Bu uygulamalara ilişkin usul ve esasların neler olduğu 18 ve 25 Aralık 2008 ve 8 Ocak 2009 tarihli yazılarımızda ayrıntılı olarak açıklanmıştı. Anılan yazılarımızda da belirtildiği üzere; yukarıda 1 ve 2 nolu bölümlerde belirtilen uygulamadan yararlanmak için bildirimde veya beyanda bulunma süresi 2 Mart 2009 Pazartesi akşamı sona ermektedir. Başvurular için öngörülen bu süre Yasa maddesinde yer aldığı için Bakanlar Kurulu'nun ya da Mali İdare'nin bu süreyi uzatma yetkisi de bulunmamaktadır. Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı yetkililerince de ifade edildiği üzere, bu düzenlemelerden yararlanmak için yapılan başvurular henüz önemli miktarlarda değildir. Ancak bu durum, kanımızca, Türk insanının geleneksel "son ana kadar bekleme" anlayışından ya da güvensizlikten kaynaklanmaktadır.
Gelir İdaresi Başkanlığı bu düzenlemelerin kamuoyuna duyurulması amacıyla yurdun değişik yerlerinde düzenlenen panel ve seminerlere katılmakta ya da medya kanalıyla duyurularda bulunmaktadır. Keza, tereddüt edilen hususlara ilişkin olarak yeni bir tebliğ hazırlığı sürmekte olup, muhtemelen bu hafta içinde tebliğ yayınlanabilir. Gelir İdaresi Başkanlığı'nca teşkilata gönderilen İç Genelgede de; 5811 sayılı kanunun 3'üncü maddesinin beşinci fıkrasında, kanun kapsamında bildirilen ve beyan edilen varlıklar nedeniyle 1/1/2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin hiçbir suretle vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılmayacağının hükme bağlandığı, bu nedenle, yurtiçinde ve yurtdışında sahip olunan varlıklardan beyana konu edilenler ile ilgili olarak, yurtdışında bulunan taşınmaza sahip olunduğuna ilişkin belge dışında herhangi bir belge talep edilmeyeceği ve beyanın hangi gelir unsurundan kaynaklandığının sorulmayacağı, öte yandan, potansiyel mükellef olan gerçek kişilerce kanun kapsamındaki varlıkların beyan edilmesi halinde, ilgili kişinin mükellefiyet tesisine ilişkin herhangi bir talebi olmaması durumunda mükellefiyet tesis ettirilmeksizin beyanların kabul edileceği belirtilmiş ve 5811 sayılı kanun kapsamında beyanda bulunan mükelleflere her türlü yardım ve kolaylığın sağlanması talimatı verilmiştir.
Yurtiçinde ve yurtdışında sahip olunan varlıklardan bildirime ve beyana konu edilenler ile ilgili olarak 1/1/2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin, bu bildirim ve beyanlardan hareketle vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılması söz konusu olmayacaktır. Kanun kapsamında bildirim veya beyan dışındaki herhangi bir nedenle, kanunun yürürlüğe girdiği 22.11.2008 tarihinden sonra, 1/1/2008 tarihinden önceki dönemlere ilişkin olarak vergi incelemesi yapılması halinde, bu incelemeler sonucu gelir, kurumlar ve katma değer vergisi yönünden tespit edilen matrah farklarından, kanun kapsamında bildirilen veya beyan edilen tutarlar mahsup edilecektir. Keza, yıllık gelir veya kurumlar vergisi yönünden tespit edilen matrah farklarından bildirilen veya beyan edilen tutarların mahsup edilmesi halinde, bu vergilere yönelik olarak önerilen geçici vergi matrah farkından da mükerrer indirime yol açmayacak şekilde mahsup yapılacağından, anılan matrah farklarına yönelik olarak ayrıca geçici vergi hesaplanması söz konusu olmayacaktır.
Gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sahip olunan ve Türkiye'de bulunan ancak 1/10/2008 tarihi itibarıyla yasal defter kayıtlarında işletmelerin öz kaynakları arasında yer almayan taşınmazlar varsa bunlar için de Varlık Barışı'ndan yararlanmak mümkün olup, bu taşınmazların işletme kayıtlarına alınabilmesi için tapuda tescil işleminin yapılması zorunludur. Bilindiği üzere, taşınmazların tapu tescilinde, devir alan ve devir eden için ayrı ayrı binde 15 (yüzde 1.5) oranında toplam yüzde 3 tapu harcı alınmaktadır. Maliye Bakanlığı tarafından yapılan 2. tebliğ çalışmalarında, 5811 sayılı kanun kapsamında yapılacak taşınmaz tescillerinde tapu harcının alınmayacağına ilişkin açıklamalar yapılması beklenmektedir.
Tereddüt yaratan bir diğer konu ise katma değer vergisi indirimlerinin reddi halinde ortaya çıkacak vergi tarhiyatları için, Varlık Barışı kapsamında beyan edilen tutarların dikkate alınıp alınmayacağıdır. Yasa maddesinde matrah farklarından mahsup yapılacağı belirtildiği için, Yasanın lafzından hareket edildiğinde, bu gibi durumlarda Varlık Barışı nedeniyle beyan edilmiş değerlerin indirim olarak dikkate alınamayacağı sonucu çıkmakla birlikte, hazırlıkları devam eden tebliğde yapılacak amaçsal yorumla, bu tür tarhiyatlar için de indirim yapılması yolunun belirtilmesi, yasadan yararlanma müracaatlarında önemli artışlar sağlayabilir.
Öte yandan, mevcut yasa düzenlemeleri vergisel teşvik dışındaki diğer Yasaları ilgilendiren bir düzenleme içermemektedir. Kanun henüz yasalaşmadan önce, tasarı aşamasında iken, diğer lasaları da ilgilendiren düzenlemeleri barındırmasına rağmen, Meclis görüşmeleri esnasında bunlar Yasa metninden çıkartılmıştır. Dolayısıyla, diğer yasalar kapsamında yapılabilecek soruşturmalar için, Varlık Barışı'ndan yararlanmanın olumlu etkisi olmayacağı düşünülebilir. Ancak, İstanbul Barosu tarafından organize edilen ve Gelir İdaresi Başkanı'nın da katıldığı bir panelde, panelist bir avukat tarafından, Varlık Barışı ile ilgili düzenlemelerden yararlanarak bildirimde ya da beyanda bulunulması halinde, karapara suçu dahi işlenmiş olsa bile, Türk Ceza Kanunu'nun 282. maddesinin 5 numaralı fıkrası hükmü uyarınca, hürriyeti bağlayıcı cezaların da uygulanamayacağı, dolayısıyla Varlık Barışından yararlanmanın önemli avantajlar sağlayacağı hararetle savunulmuştur. Türk Ceza Yasası'nın 282. maddesinin 1 nolu fıkrasında; alt sınırı bir yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini, yurt dışına çıkaran veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek ve meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, çeşitli işlemlere tabi tutan kişinin, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacağı belirtilmekte; anılan yasa maddesinin 5 nolu fıkrasında ise; bu suç nedeniyle kovuşturma başlamadan önce suç konusu malvarlığı değerlerinin ele geçirilmesini sağlayan veya bulunduğu yeri yetkili makamlara haber vererek ele geçirilmesini kolaylaştıran kişi hakkında bu maddede tanımlanan suç nedeniyle cezaya hükmolunmayacağı ifade edilmektedir.
Sonuç olarak, Varlık Barışı kapsamında beyan edilecek değerler vergi incelemeleri için bir nevi sigorta gibi koruyucu kalkan işlevi görebileceği gibi, diğer suçlardan aklanma gibi bir işlev de görebilir.