Varlığı bir dert, yokluğu yara...
Şanar Yurdatapan'ın meşhur şarkının sözleri bana göre para için yapılan en iyi tabirlerden biridir.
Tabii burada söz konusu olan kişisel hayatlarımızdaki mali durumlar değil, daha ziyade ülkelerin kendi dinamiklerinden kaynaklanan finansal koşulları. Mesela Norveç gibi nüfusu bize göre az ama petrol zengini ülkelerinde trilyon dolarlık varlık fonlarını nereye kanalize edecekleri de ayrı bir problem olabiliyor.
Bizim gibi gelişen ülkeler açısından da benzer refaha ulaşmak ya da daha doğrusu kalkınmak adına belirli bir dış finansman ihtiyacı her zaman sorun teşkil ediyor. Bu noktada atılan önemli adımlardan biri dalgalı kur rejimi kapsamında TL değer kaybına izin verilmesi olurken, bir diğeri de Para Politikası Faiz kararı şüphesiz.
Kurul politika faizini 500 baz puan artırarak %35 düzeyine getirerek ve ilerideki toplantılarda da sıkılaşmaya devam mesajı vererek, global düzlemin çok dışına çıkan eksi reel faiz sarmalından daha normal bir patikaya dönme gayretini ortaya koyuyor. TCMB tarafından düzenlenen piyasa katılımcıları anketinde önümüzdeki 12 ay için enflasyon beklentisi %45 düzeyinde yer alıyor.
Resmi tahmin olan %33 ile aradaki farkın kapatılması ve HMB Şimşek tarafından dile getirilen beklenen enflasyona göre reel faiz noktasına gelebilmek için, yılın geri kalan iki toplantısında da toplam 500 puanlık artışın gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Piyasa beklentisi ile resmi tahminin arasındaki farkın göz ardı edilebilecek bir seviyeye gerilemesinin başka bir yolu yok. Tabii kredi piyasasına bu durumun yansımaları sınırlı kalsın ve yatırım ortamı daha da fazla bozulmasın diye seçilen yöntemlerin de titizlikle uygulanması çok önemli. Haftanın diğer önemli gelişmesi de ECB faiz kararıydı, beklenildiği gibi değişikliğe gidilmedi.
Ayrıca Başkan Lagarde tarafından dile getirilen önümüzdeki çeyreklerde ekonomik aktivitede daralma yaşanabilir sözü, malumun ilanı kapsamında ele alınmalı. Avrupa'da yani en büyük ihracat pazarımızda yaşanan resesyon bizim ihracatımız açısından da belirleyici ve alternatif pazarlara odaklanılarak baş edilemeyecek kadar da kapsamlı maalesef.
Bunlar yeterli değilmiş gibi bir de artan jeopolitik riskler ve bunlardan ülke olarak etki altında kalma durumu var ki, CDS risk primimizin 400 üzerinde daha uzun süre kalması ve bulabildiğimiz dış finansmanın da daha maliyetli olması anlamına geliyor.
Son olarak, Atatürk'ün ve aziz silah arkadaşlarının mirası olan Cumhuriyetimizde 100ncü yılımızı idrak ediyoruz, Ata'mızın manevi mirası olarak adlandırdığı, bilim ve akıl yolundan ayrılmamak dileğiyle...