Var ya!
Geçtiğimiz haftalarda önümüzdeki elli sene konusunda beklenenleri irdelemeye başlamıştım. Geçen hafta yazdığım gibi “İki nesil sonrası bizi ilgilendirmez. Sen bize 2015’de ne olacak onu söyle yeter” diyenlere şunu yazmak isterim: “Benim önümüzdeki elli sene dememe bakmayın. Aslında bu söylediklerimin gerçekleşmesi o kadar sürmeyecek.” Bu nedenle her düzeyde, ülke olarak, kurumlar olarak, bir nesil geriden gelen resmi-özel kurum yöneticileri olarak hazırlansak iyi olur. Geçtiğimiz haftalardan özetle önümüzdeki senelerde kaynak yönetimi konusunda (insan gücü, fiziki kaynaklar ve altyapı, bilgi ve know-how ile stratejik ilişkiler ve işbirliklerinin yönetimi yani işletme yönetimi) bir kısmına benim neslimin hiç akılının ermediği, benden sonraki neslinde yarım yamalak erdiği önemli değişikliler olacağını yazmıştım. Benim arkamdan gelen iki neslin birincisi ikincisini yönetecek. Her ikisini de benim neslim güya 21.yy’nin bu değişik dünyasına hazırlıyor. Bu nedenle geçen hafta insan kaynaklarıyla başlamış ve “sıkıntı yok” gibi sözcüklerle silahlandırdığımız önümüzdeki nesle bakarak başlamıştım.
Bu yeni nesil eskisinden, yani benim neslimden, farklı olarak kendisine öğretilenle yetinmek zorunda olmadığı gibi bunun yetersiz olduğunun da bilincinde. Bu konu çok önemli. Eski nesiller aileden-komşulardan, okuldan ve arkadaşlarından “öğrenirlerdi.” Kendisine sunulanı öğrenen ki bu çoğu kez hatırlamak ve tekrarlamak veya uygulamak olarak tanımlanırdı, yeterli “öğrenim” almış sayılırlar öğreten ve öğrenici bunu yeterli görürlerdi. Şimdiki ve bundan sonraki nesillerin bu modele uymadığını görmemek için dangalak olmak lazım. “Bunu öğren, bunu öğrenme” tarzı yaklaşımlarla önümüzdeki nesilleri 21.yy gerçeklerine hazırlayacağımızı sanmak enayiliğin daniskasıdır. Ne ilerideki senelerde yöneticilik yapacak olanlar ne de yönetilecekler böyle bir modelle hazırlanamayacağı gibi hazırlanmayı da kabul etmezler, edemezler. Bu nesillerin elinde olan, bizim elimizde olmayan şey kendi kendine öğrenme olanakları. Öğretileni sınama, gerçekliliğini araştırma, öğretilenin dışında daha ne ilginç? Ne öğrenilmeli? Ne yalan? Ne doğru? Araştırma olanağı var. Akdeniz’i Türk gölü yaparak tüm Avrupa’ya hükmettiğimiz Osmanlı’nın ‘muhteşem’ senelerini ‘öğretirken’ Portekiz gibi avuç içi kadar bir ülkenin aynı senelerde Atlantik ve Pasifik okyanuslarında cirit atarak dünyanın ilk ve en büyük ticaret imparatorluğu statüsüne ulaştığını ‘öğretmezseniz’ bu nesil kendi öğreniyor. İster öğretin ister öğretmeyin. Öğrenmeyi öğretmek yerine benim istediklerimi öğrenin salaklığı ile Rönesans ve sanayi devrimini ıskalamanın sıkıntılarına ilaveten hızlanarak gelen yeni dünya düzenini de ıskalamanın sıkıntılarına da yol açarız. Kısacası 19.yy’den kalma eğitim modelleri ve geçmişe dayalı eğitim yaklaşımlarıyla dünya özelinde biz daha çok sıkıntı çekeriz. Bu model ve yaklaşım bu nesilleri ileriye hazırlayamaz. 19.yy modeller sanayi devimine adam yetiştirmek için icat edildiler. O devrim biteli çok oluyor. Geçmişe dayalı eğitim sistemleri ise dikiz aynasına bakarak araba sürmeye benzer. İleri gidiyor gibi gözükürsünüz ama eninde sonunda bir yere toslarsınız. Güya 21.yy’ye hazırladığımız gençler bu sistem ve modelin yetersizliğini anlayacak kadar kendi kendilerini eğitebiliyorlar.
“Yani” veya “Yani var ya!” gibi sözcüklerle kısa cevaplar veren; elleri tuşlarda, gözleri ekranlarda; okumak yerine bakmayı, anlatılmak yerine görmeyi, yalnız ama beraber büyüyen bu nesil (Alone Together1 başlıklı kitabı okumanızı öneririm) geleceğimizi idare edecek. Konuştuğum lise çağındaki bu nesilden çoğu genç eğitimizin yetersizliğini biliyorlar, öğretilenin kendilerini geleceğe hazırlamadığının farkındalar. Bana yazıyor ve soruyorlar: “Ne okuyalım?”. Standart bir cevabım var “Hiç bir fikrim yok ama bir tavsiyem var. Neyi okuyacağınıza karar veremiyorsanız ilginizi çeken bir konuda ister kitaplardan, ister gazetelerden, ister internetten ne okuyacağınıza karar verene kadar ne okursanız okuyun. Eninde sonunda kafanızda bir paradigma oluşacak, ne okumanız gerektiğine kendiniz karar vereceksiniz.”
Peki bu satırları kim için yazıyorum. Öncelikle eğitim ve öğretim düzenini tasarlayan olan sorumsuz yetkililere. Neden sorumsuz diyorum çünkü eylemlerinin sonuçları belli olduğunda onlar çoktan terk-i dünya etmiş olacaklar. Tıpkı benim neslimi yetiştirenler gibi. Ben kendi adıma onları rahmetle anıyorum. İşlerini yaptılar. Ben benim ve benden sonra gelen nesillerin işlerini yapmak bir tarafa işlerinin farkında bile olmadıkları kanısındayım. İşin kötüsü işler iyiye gideceğine kötüye gidiyor.
Daha da önemlisi bu yazıyı bu nesli işe alacak olan yöneticiler için yazıyorum. Bu gençler size benzemiyorlar. Bize de benzemiyorlar. Benzetmeye çalışmayın hüsrana uğrarsınız. Onlardan sonra gelecekler ise hiç benzemeyecekler. İşe alma süreçlerinden, motivasyona, görevlendirmeden ödüllendirmeye, eğitimden terfie yeni sistemler, anlayışlar gerekecek.
Sağlıcakla kalın. Yeni yılın ülkemiz ve hepimiz için iyi şeyler getirmesini temenni ederim.
----
(1) Sherry Turkle, Alone Together, Basic Books, New York 2011