Vahşi kapitalizm!
Sn. Ali Koç ile tanışma olanağım olmadı. Okurlar Kadıköylü olduğunu ve aff edersiniz! Fenerbahçe taraftarı olduğumu bilirler. Sn. Koç’u oradan takip etme olanağım oldu. Sn. Koç son günlerde Fenerbahçe ile değil “Vahşi kapitalizm son bulmalı” sözleriyle gündeme oturdu.
Bir dönem Harvard Extension School’da öğrencim olan Sn. Zeynep Bodur’u şahsen tanırım. Anlaşılan o da Sn. Koç’a katılıyor. Sn. Bodur Okyay “Bir türlü azaltılamayan gelir adaletsizliği, terörün yolculuğunu hızlandırdı. Ya vahşi kapitalizme bir dur deyip refahı yeryüzüne yayacak bir kapsayıcı büyüme dönemine geçeceğiz ya da terörün yarın hangi başkentin kapısını çalacağına dair papatya falı açmaya devam edeceğiz” demiş.
Anlaşılan Sn. Koç ve Sn. Bodur Okyay ‘vahşi’ kapitalizm derlerken gelir dağılımı adaletsizliğinden bahsediyorlar. Yani, globalleşmeyle bir çok ülkeye yayılan liberalizmin inter ve intra gelir dağılımı konusunda sınıfta kaldığını, bunun ciddi sorunlara yol açtığını ve durumun böyle devam etmemesi gerektiğini söylüyorlar. Söylemesine söylüyorlar ama alternatifl er konusunda açık bir önerileri yok.
Her iki kişi de kapitalizmin karşıtının sosyalizm olduğunu bilirler. Sosyalizm önereceklerine ihtimal vermediğimden ve onlarda böyle bir şey önermediklerine göre sanırım vahşinin tersi olarak dizginlenmiş, ehlileştirilmiş, terbiye edilmiş bir kapitalizm var akıllarında. Çünkü Türk Dil Kurumu’na göre vahşi hayvanlar için yırtıcı, insanlar için kaba, saygısız, uyum sağlayamayan demek. Sistemler için böyle bir kelime kullanılmıyor. Türk iş aleminin bu iki önemli ismi rahatsızlıklarını dile getirmişler. İyi de etmişler. Zaten çözüm üretmek onların işi değil. Bir başkasının işi.
Bilmem kaçınız Milton Friedman’ı incelemek olanağı buldu. Friedman 1912’de New York’ta Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’ndan göç etmiş bir Yahudi ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. 1976’da Nobel Ekonomi Ödülü’nü aldıktan sonra 65 yaşında 1977’de Chicago Üniversitesi’nden emekli oldu. Emeklilikten sonra kapitalist iktisadi politikaları geliştirmek için kurulmuş “Hoover Institution”da çalışmaya başladı. Chicago Ekolü olarak bilinen, sıfır devlet müdahalesi esasına dayanan ekonomik teorilerini A’dan Z’ye deneme fırsatını 1970’lerin ortasında Pinochet’nin faşist Şili’sinde buldu. Yani Sn. Koç ve Bodur Okyay’ın şikayet ettikleri ‘vahşi kapitalizmin’ mucidi Friedmandır. Bush’dan önce ABD’de kuramlarına fazla destek bulamayan Friedman New Orleans kentini yerle bir eden kasırgayı fırsat bilerek Bush’u ikna etti ve kuramlarını bir de orada denedi. Chicago ekolünün özelleştirme ve devletin ekonomiye müdahalesini sıfırlama fikirleri nedense ne Avrupa ne de Kuzey Amerika ülkelerinde çok taraftar bulamadı ama Türkiye dahil bir çok ülkede özellikle askeri darbelerle desteklenerek denendi. Sizin anlayacağınız kapitalizm 1970’lerde vahşileşti! Bu konuyu merak eden okurlara Naomi Klein’ın ‘The Shock Doctrine’ başlıklı kitabını öneririm. Kapitalizm Friedman’dan önce de ehil değildi ama ne bu kadar yaygındı ne de globalleşmişti.
Ben has bel kader dünyada epey dolaşma fırsatı buldum. Görevim gereği daha çok adı hâlâ kalkınmakta olan ülkeler olarak kalan ülkelere gittim (Bu ülkelerde gelişim bozukluğu var herhalde benim öğrencilik yıllarımdan beri hâlâ kalkınıyorlar. Ölüp gideceğim hâlâ kalkınacaklar.) Güney Amerika’dan Pasifik adalarına kadar 42 ülke dolaşmışım. Sosyalist ekonomik sistem sahibi olduğu ileri sürülen Asya ülkelerinden Kuzey Kore’den, eskiden sosyalist ekonomik düzene sahip Afrika’dan Tanzanya ve Mozambik’e oradan kapitalist diye anlatılan Uzak Doğu kaplanlarına ve kapitalizimtrak sosyalist Çin Halk Cumhuriyeti’ne, oradan da bazılarına göre sosyalist sayılması gereken İskandinavya’nın sosyal devletlerine gittim. Her ne kadar vahşi kapitalizm lafını duyduğumu pek hatırlamıyorsam da benzer şikayetleri 20 senedir bir çok yerde dinledim. Bunları derken ekonomik kalkınma ve düzen uzmanı olduğumu söylemek istemiyorum. Tam tersine bu konularda uzmanlığım olmadığını defalarca yazdım. Söylemek istediğim şey konuda 20 yıllık geyik sohbeti yaptığım ve çok salak olmadığım için bu sohbetlerden bazı şeyler öğrendiğim. Sizlerle bunların bir kısmını daha önce çeşitli vesilelerle paylaşmıştım. Tekrar okuyan ve “Bunu daha önce okumuştuk”, biraz uzun süreceği için “pehlivan tefrikasına döndürdü yine” diyen okurlardan ve ekonomist dostlardan özür dilerim.
Bu konuda yersizlikten daha sonra sizlerle paylaşacağım fikirlerimi ve hatta günümüzde olup bitenleri daha iyi takip edebilmeleri için okurlarımdan önemli bir ricam var. Lütfen Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 10 Aralık 1948 tarih ve 217 A(III) sayılı kararıyla ilan edilen ve 6 Nisan 1949 tarih ve 9119 Sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile bizim de kabul ettiğimiz ‘İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni’ mutlaka okuyun. Topu topu iki sayfa, otuz madde. Bir zahmet yarım saatinizi ayırın ve okuyun. Siz şaşırmazsanız ben size şaşarım.
Kapitalizmin, sosyalizmin vahşisi, ehlisi olmaz. Ülkeleri yönetenler servet yaratmak ve servet dağıtmak konusunda tercihler yaparlar. Bu tercihler sık sık kuzu kılığındaki bazen de kuzu kılığına girmeye zahmet bile etmeyen kurtların ‘vahşi’ tercihleri olur. Ve bu tercihlerin nedeni cehalet de değildir. Bile bile yapılır. Yazı işlerinin sabrını taşırmamaya dikkat ederek devam edeceğiz.
Sağlıcakla kalın.