Vahşi batıda bacasız sanayi

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Her yaz tatilimin bir bölümünü mutlaka eşsiz Ege koylarımızda yapma alışkanlığı edindiğim son beş altı yılda hep buruk bir mutluluk yaşıyorum. .Çünkü en fazla irdelediğim temalardan biri olan "Türkiye'nin potansiyelini değerlendirememek" konusunda belki de en çarpıcı örneklerden, gözlem fırsatlarından birini veriyor bu yolculuklar insana. Nehrin akışı ne kadar lehimize olursa olsun, bütün geleceğimizi bu akışa bırakmanın, tercih yapmaktan ve aktif tavır geliştirmekten kaçınmanın bizi nasıl da hedeflerimizin, daha doğrusu umutlarımızın gerisinde bıraktığını yeterince anlamış görünmüyoruz. Hedeflerimiz değil umutlarımız diyorum, çünkü hedef belirlemek te belli bir stratejik odaklanmayı ve yol haritasına sahip olmayı gerektiriyor.

Organizasyon ve tasarım açığı

Sanırım doğanın bu kadar cömert davrandığı ve fakat bu kadar kötü bir organizasyonla yönetilen ülkeler çok fazla değil. Dünyanın pek çok köşesini görmüş biriyseniz altyapı eksikliği ve olumsuz imajdan dolayı çekemediğiniz yabancı turistlere mi, bu yetersizliğe rağmen gelen yerli ve yabancı teknelere sunulan hizmet güdüklüğünden yitirilen gelire mi, imar ve kadastro ilkelliklerinden tutsak olunan, çirkin ve derme çatma yapılaşmaya mı, nitelikli olanlar dahil atıl duran işgücü kapasitesine mi hayıflanacağınızı kestiremiyorsunuz.

Üstelik seksenli yıllardan başlayarak biraz dağınık ta olsa girişilen tesisleşme hamlesine, cılız da olsa aşama kaydedilen turizm personeli eğitimine ve yirmi milyar doları aşan turizm gelirine rağmen bu böyle. Yani potansiyelin çok daha fazla olduğunu görmemek imkansız. Bu kadar uzun kıyı şeridine ve bu kadar uygun iklim koşullarına rağmen, derin bir tasarım ve sahiplenme açığı ve başıboşluk, çok istisnai örnekler dışında, içinizi sıkıyor. Koruma amacıyla çıkarılan SİT düzenlemesi klasik derdimiz olan kontrol acziyle birleşince altyapı ve yapılaşma kalitesi iyice düşüyor. Bu dağınıklığa rağmen kendiliğinden oluşan ziyaretçi ilgisiyle canlanma belirtisi gösteren noktalarda ise merkezi ve yerel bürokrasi labirentlerinin dayanılmaz caydırıcılığının yarattığı yılgınlığı görüyorsunuz.

Oysa 80'li yıllardan bu yana otuz yıl geçti; üstelik Türkiye artık yoksul ve dışa kapalı bir ülke de değil. Her alanda olduğu gibi dünya üzerindeki başarılı ve başarısız uygulamaları da biliyoruz. Belirli politikalar saptayıp kurallar koymak zor olmasa gerek.

Düzenleme zaafı ve eylemsizlik

Sorun, Türkiye'nin pek çok uluslararası araştırmada saptanan uygulama ve düzenleyici norm oluşturma bahsindeki düşük performansına gelip dayanıyor. Öyle ya da böyle kural koymak ve tercih yapmaktansa kuralsızlığı ve belirsizliği sürdürmek hem daha kolay hem de daha risksiz gözüküyor olmalı. Çünkü böylece kimse sorumluluk almamış oluyor. Bürokrasiyi iyi tanıyanların bileceği gibi mevzuatımız da insiyatif kullanmaktan kaçınanları değil, kullananları cezalandıracak şekilde biçimlendiği için eylemsizlik yeğ tutuluyor.

Oysa kollektif ve uzun vadeli çıkarların nerede olduğu çoğu zaman belli. Yeri önemli değil, ama dünyanın iyi organize edilmiş pek çok turizm bölgesinde çok kolay anlaşılıp uygulanacak yapılaşma ve imar kuralları konduğuna ve hiçbir gücün bu kuralları ihlal etmesinin mümkün olmadığına tanık olmuşsunuzdur. Gelin görün ki oldukça iyi bilinen pek çok sahil yöremizde pek çok yapılaşmanın kaçak olduğunu ve yenilerinin de ancak kaçak bir şekilde yapılabilecek olduğunu sadece sıradan vatandaşlardan değil, yetkili otorite temsilcilerinden duymak bizde çok olağan bir durum olarak karşılanıyor. Neredeyse küresel dönüşümün ve rekabetin zirve yaptığı bir aşamada vahşi batı düzenini yaşadığınızı düşünüyorsunuz. Bırakın yatırım yapmayı, gündelik yaşamın gereklerini bile alabildiğine öngörülemez bir ortamda kararlaştırmak kaçınılmaz oluyor.

Bacasız sanayi için teknik devlet

Uzun zamandır dünyanın en büyük yirmi ekonomisi içinde olup ta bütün gelişmişlik endekslerinde ilk ellinin, hatta bazılarında ilk yüzün dışında bulunuşumuz hiç de şaşırtıcı değil. Bırakın yabancıları, kendi yurttaşını bile bu kadar belirsizlik ve risk ile başbaşa bırakan bir organizasyonun "teknik devlet" tanımı ile ilgisi olmadığı açık.

Nitekim geçen hafta başında geniş yer bulan "yaşam kalitesi" sıralamasında da seçilen yüz ülke arasında 52nci olabilmişiz. Fiziksel ve kurumsal altyapı, eğitim, sağlık gibi pek çok faktörün hesaba katıldığı bu analizde diğer endekslere paralel bir yerde durmamız normal.

Cari açığın bizi diğer yükselen ülkelerden ayrıştıran ve kırılganlaştıran en önemli sorun olduğunu hep birlikte tartışırken, bu aşamada başlıca kozlarımızdan biri olabilecek turizm konusunda - üstelik bacasız sanayi diye tanımlamayı da ihmal etmeden - böyle bir eylemsizliği sürdürmek nasıl açıklanabilir bilmiyoruz. Rant paylaşımı yerine üretim faktörlerini verimli kullanıp zenginlik üretecek bir zihinsel sıçrama yapamazsak, aksine güvensizliği ve kural dışılığı pekiştirirsek, esas itibariyle bir algı ölçümü olan endekslerde yükselmeyi nasıl umarız ki!..

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019