Vaclav Havel'in vedası

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Vaclav Havel, son yirmi yılda çok etkilendiğim, saygı duyduğum ve ilham aldığım önderlerden biriydi.

Bir tiyatro yazarının ve aktif bir siyasetçinin beni neden bu denli etkilediğini düşündüm : Sovyetler Birliği'nin "tek tip düşünce" anlayışına karşı çıkması ve ağır bedeller ödemesinden kaynaklanan bir saygı değildi. Çekler ile Slovakların tek çatı altında toplanan ve iyi işlemeyen devlet yönetimini, yağdan kıl çekercesine sessiz, yumuşak, yaralar açmadan, kin ve öfke birikimi yaratmadan ayırabilme çabasına katkıları da olamazdı saygımı yücelten. Tiyatro eserlerinde insan yaşamının derinliklerindeki sorunları anlatmadaki ustalığı da duyduğum saygıyı açıklayamazdı. Değerlendirmelerindeki insan-odaklı bakış açısı ve bilge kişiliğinden etkilenmiş olmalıydım.

On yıl kadar önce New York Üniversitesi'nde dinleyenlere "elveda derken " "Şaşırtıcı bir şey keşfettim" diyor; keşfini paylaşıyordu:

"Deneyim zenginliğinin özgüvenimi daha da artırması beklendirdi, oysa bunun tam tersi oldu; bu süre içinde kendimden daha az emin hale geldim, çok daha alçak gönüllü oldum. İnanmayacaksınız ama, sahne yükü her geçen gün beni daha çok ürkütüyor. Görevi yerine getiremeyeceğimden ya da yüzüme gözüme bulaştıracağımdan giderek daha çok korkuyorum. Konuşmalarımı yazmak benim için giderek daha zor oluyor. Yazdığımda da kendimi tekrarlamakta olduğum endişesine kapılıyorum. Sık sık beklentileri karşılayamayacağımdan, görev için gerekli vasıflara sahip olmadığımın ortaya çıkacağından korkuyorum. İyi niyetime rağmen büyük yanlışlar yapacağımdan, güvenilir olmaktan çıkacağımdan, dolayısıyla yapmakta olduğum şeyi yapma hakkını yitireceğimden ürküyorum."

Hayatı ciddiye alan, yaptığı işe saygısı olan, insanı, insanlığı ve dünyayı tanıma çabası gösteren herhangi bir insan var mıdır ki Vaclav Havel'in açığa vurduğu endişeleri zihninin derinliklerinde hissetmesin?

İçtenlikle itiraf edeyim ki, o veda konuşmasının metnini, teselli kaynağı ve karanlıkta yolumu bulmak için kullandığım fener gibi taşıyorum.

Zihnimizin kara delikleri

Hayatın örsündeki birikimlerimiz kuşkularımızı giderek artırıyor. Uğruna özveride bulunduğumuz birçok değerin anlamsızlaştığına tanıklık ediyor; kendimize biçtiğimiz değerin hiç de gerçekçi olmadığını anlıyor; kendi zihnimizin kara deliklerinin çekimine kapılıyor; çok fazla "keşkesi" olmayanlarımız bile "…ah ile vah ile geçti bu ömür" diyen şarkı sözlerinin gerçekliği üzerine düşünmeden geri duramıyor.

"Entelektüel huzursuzluğum" artıkça, Havel'in veda konuşmasına sığınıyor ve teselli buluyorum:

"Artık bana ideallerimin ve amaçlarımın neler olduğunu, dünyayı nasıl değiştirmek istediğimi sormayı bırakıp, daha çok gerçekte neler yapmış olduğumu, hangi niyetlerimi gerçekleştirmiş, ne gibi sonuçlar almış olduğumu, arkamda nasıl bir miras ve nasıl bir dünya bırakacağımın sorulacağı an, geri dönülmez şekilde yaklaşıyor. Ve birden bir zamanlar beni totaliter bir rejime karşı çıkmaya ve bunun için hapse girmeye yönelten aynı manevi ve entelektüel huzursuzluk, şimdi beni kendi eserimin ya da desteklemiş olduğum veya etkilerini benim mümkün kıldığım kişilerin eserlerinin değeri konusunda derin kuşkular beslemeye yöneltiyor."

Yaptığımız her işe, attığımız her adıma, duyduğumuz her özendirici söze, bir zamanlar ölümü bile göze alarak üzerine gittiğimiz her tehdide harcadığımız enerjinin, uykusuz gecelerin , ihmal edilen sevgilerin anlamını sorguluyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar