Vaatler ile tehditler ve siyasetin dili
Giderek gerginleşen yerel seçimlere 2 haftadan biraz daha fazla zaman kaldı.
Siyaset de iyiden iyiye kızıştı. Artık lider düzeyinde söylenenlerin seviyesi çok bozuldu. Açıkçası izler birbirine karıştı.
Aslında siyaset öylesine söylemleriyle öne çıkmış ki; söylenenlerin arkasına bakmaya kimse cesaret edemiyor. Yani söz özü geçmiş görünüyor. Tabii bu sözler de giderek seviye kaybediyor.
Galiba önümüzdeki seçimlerin yerel yönetim seçimi olduğu unutuluyor. Belediye başkanları, belediye meclisleri ve muhtarlar seçiliyor. Böyle de olunca özellikle belediyelerin başkan adaylarının söylemlerinin, vaatlerinin öne çıkması gerekiyor.
Ne yazık ki gelişmeler hiç de öyle değil!... Liderler meydanları, televizyon ekranlarını ve her türlü mecrayı kullanarak propagandalarını yürütüyorlar. Çok ağır dil kullanıyorlar.
Kimi liderler bu yerel seçimlerin “beka meselesi” olduğunu söylerken; karşıtları da ülkenin değil, söyleyenlerin beka meselesi olduğunu söylüyor. Ana muhalefet soğan, domates malzemesiyle iktidara ekonomiden vururken; iktidar arka arkaya vaatlerini sıralıyor.
Cumhur, millet, zillet, illet gibi sloganlar, anlamlarına ve etkilerine bakılmadan hoyratça ve biraz da içi boş olarak kullanılıyor.
İşin özü, yerel seçimlerin aşırı narkoz etkisi başka konuların konuşulmasının önüne geçiyor.
İşte bu konulardan birisi de ekonomi…
Ülkenin içinde bulunduğu ciddi ekonomik sıkıntılar var. Bu gerçek gün gibi ortada.
Üstelik ekonomik sıkıntılarda henüz bir rahatlama yok. Yani ekonomik sıkıntılar henüz geçmiş değil. Yetmiyormuş gibi de özellikle dış konjonktürden ve ilişkilerden kaynaklı yeni doğmakta olan sıkıntılar söz konusu.
Venezüella’da yaşanan liderlik ve meşruiyet kavgası, ABD ile Çin arasında yaşanan ve henüz karara bağlanmadan ötelenen ticaret savaşları, Asya’nın güneyindeki Hindistan ve Pakistan arasında gündeme gelen sınır ihlalleri ve savaş sinyalleri, AB Bölgesinde yaşanan Brexit ve ekonomik durgunluk işaretleri, ABD ile yaşanan ve giderek kızışan S 400 füzeleri ve karşılığındaki Amerikan tehditleri, yanı başımızda Suriye ile yaşanan ve henüz barış yolunu bulmayan sıkıntılar ile güvenlik bölgesi ve sınır güvenliği konuları…
Bunların hepsi sonunda ekonomiye zarar veren gelişmeler. Her şeyden önce aşırı dolara bağımlı ekonomi olmamız dolayısıyla dolarda yaşanan iç ve dış gelişmelere bağlı aşırı parite oynaklığı yeteri kadar zarar verir durumda.
Oysa yerel seçimlerden beklenen yerel adayların vaatleri ve inandırıcılıkları.
Bunda da kantarın topuzu kaçmış durumda. Hem merkezi hükümet düzeyinde ve hem de yerel yönetim düzeyinde aşırı vaatler birbirini izliyor. Bazen de vaatlerin boyutları bu dünyayı aşıyor, öbür dünyaya uzanıyor. Vaatler yetmeyince bu kez devreye tehditler giriyor. Yani oy vermeyen beldelere bazı hizmetlerin götürülmeyeceği tehdidi savruluyor.
Aslında yerel yönetimler, hem demokrasinin yeşerdiği yerlerdir ve hem de hizmetin yerelleşerek ete kemiğe büründüğü alanlardır.
Ne yazık ki hiçbir aday ve özellikle lider, yerel yönetimlerin mali özerkliğinden bahsetmiyor. Yani yerel yönetimlerin, kendi beldesine sağlıklı ve etkin hizmet verebilmesi için kendi öz kaynaklarına ihtiyacı olduğu dile getirilmiyor.
Oysa geniş anlamda kamu kesiminin bir unsuru olan yerel yönetimlerin de çok ciddi yapısal sorunları var. Başta iktidar olmak üzere, tüm siyasetin ilgi alanına girmesi gereken bir konu.
Hani nerede?... Kim, yerel yönetimlerin temel sorunları ve çözüm önerileri konusunda yaklaşımlarını dile getiriyor?... Ne yazık ki hiç kimse!
Tartışmalar, atışmalar, çarpışmalar, çatışmalar devam ediyor. Dolayısıyla insanların 1 Nisan sonrası ekonomideki yapılanma ihtiyacına yönelik umutları da azalıyor.
Tanzim kuyruğu ile kuyruk tanzimi arasında gitgeller yaşanınca aklı selimin aklı başından gidiyor.