Uzun vadede dolar
Uzun vadeyi düşünelim mi? Keynes'in dediği gibi; uzun vadede hepimiz ölmüş olacağız. Belki dolar da öyle…
Bush döneminde ABD üç ayrı yara aldı:
- Finansal kriz bankacılık kesiminde büyük zararlar oluşturdu.
- Irak ve Afganistan savaşları mali olarak kaybedildi ve bütçeye üçüncü darbeyi vurdu.
- Bunlara ilave olarak, Clinton döneminde düzeltilen bütçe, başta sosyal güvenlik olmak üzere, savaş ve mali kriz dışı kalemlerden de tekrar kötüleşti.
Bu üç faktör ABD'yi zor bir sınava sokuyor. ABD ekonomisinin önümüzdeki 20 yıl boyunca sıkıntılı bir kaynak arayışında olacağı kesin. Mali kesim zararları şu an itibariyle kümülatif olarak 3 ile 5 trilyon dolar civarında gerçekleşebilir. Bu, nakit bazda rakam. Taahhüt bazında değil. Öte yandan Stiglitz'e göre Irak Savaşı'nın ABD'ye zararı kümülatif bazda en az 3 trilyon dolar. Buna savunma bütçesi ve sosyal güvenlik açıklarını da ekleyince ortaya pek de keyifli bir tablo çıkmıyor.
Şimdi olası kaynaklara bakalım:
- Bütçe kaynakları. Clinton'ın son döneminde fazla vermeye başlayan ABD bütçesi Bush yönetiminde çok bozuldu. 2008 yılında açık, finansal krizin de etkisiyle GSYİH'nin yüzde 3.2'sine tekabül eden 454 milyar dolara ulaştı. Bütçede esneklik oldukça kısıtlı. Sosyal güvenlik harcamaları 2000 yılında 740 milyar dolardan 2008 yılında 1.294 milyar dolara çıktı (GSYİH'nin yüzde 9'u). Sağlık sektörünü de içeren kapsamlı bir reform sürecinden geçmeden sosyal güvenlik harcamalarının düşmesi çok zor. Böyle ızdıraplı bir süreci ABD'nin yönetebilmesi çok zor. Yani makro projeksiyonlar açısından, sosyal güvenlik açıklarının elverişli biçimde kapatılamayacağı varsayımını temel almak gerekiyor. Askeri harcamalar da Bush zamanında 300 milyar dolar seviyesinden 600 milyar doları aştı. Obama döneminde burada tasarruflara gidilecek. Ancak bunun zamanlaması ve miktarı belli değil. Toplam 1,1 trilyon dolar civarındaki diğer iç harcamalarda da büyük bir esneklik yok. Sonuç: Bütçe kalemlerinden esaslı bir tasarruf yapılarak finansal kriz ve Irak Savaşı'nın maliyetlerinin ödenmesi çok zor.
- Borçlanma: Borçlanma gerçek bir kaynak değil, bir finansman aracıdır. Ancak mali kredibilitesi ve dengesi iyi bir kuruluş/devlet geçici dönemler için borçlanmayı bir kaynak gibi görebilir. ABD için durum bu değil: Sekiz yıllık Clinton döneminde nominal olarak yüzde 14 artan ABD federal borcu, yine sekiz yıl süren Bush döneminden sonra bugün itibariyle 6.5 trilyon dolara ulaştı. Kamu kesiminin elindeki borç kağıtlarını da ekleyince bu rakam 10 trilyon dolara çıkıyor.
Finansal kriz ve Irak Savaşı'nın maliyetini karşılamak için ABD hükümetlerinin elinde bir de dolar basma silahı var. Aynı ABD Doları gibi, borçlanma kağıtları da ABD hükümetinin mali yükümlülüğü. Dolayısıyla her iki çözüm birbirine eşdeğer.
ABD ekonomisinin kısa ve orta vadede ayakta kalmasının tek yolunun balonu yeniden şişirmek olduğunu söyleyebiliriz. Yani, iyimserlik oluşturma ve finansman kolaylıklarını sağlayarak gayrimenkul fiyatlarını yeniden yükseltmeleri gerekiyor. Banka ve hane halkı bilançolarının kamuya finansal yük sağlamadan düzeltilmesinin tek yolu bundan geçiyor. Bu da, bugünkü güven(sizlik) ortamında ve özel tasarruf oranı zaten çok düşük olan ABD kolay bir şey değil. Dahası, ister tüketim ister gayrimenkul piyasasının canlandırılması yoluyla olsun, balonun yeniden şişirilmesi cari açığı artırarak dış kaynak sağlanmasını gerektiriyor.
Paranın pul olması diye bir deyim vardır Türkçe'de. Tüm bu yollar doların uzun vadede pul olmasına sebep olacak gibi gözüküyor. Durumu karmaşıklaştıran faktör Avrupa ekonomilerinin de geleceğinin pek sağlıklı gözükmemesi.
Not: Türkçe'nin en büyük şairlerinden Bahtiyar Vahapzade'yi kaybettik. Allah rahmet eylesin.