Uzun ince bir yoldayım
2012 yılına Avro bölgesi borç krizi nedeniyle küresel büyümenin yavaşladığı, enflasyon tehdidinin azalmaya başladığı, sistemik risklerin arttığı bir konjonktürde girdik. Ancak Avrupa Merkez Bankası'nın uzun vadeli düşük faizli sınırsız kaynak sağlaması piyasalardaki havayı olumluya çevirdi.
Avrupa Merkez Bankası'nın bankalara 480 milyar avro uzun vadeli ve ucuz finansman sağlaması 2012 yılında 600 milyar avro borç ödemesi olan bankaları rahatlattı ve küresel risk iştahının artmasını sağladı. Bu sayede İtalya ve İspanya gibi sistemik öneme sahip ülkelerin borçlanma ihaleleri sorunsuzca geçildi.
ABD ekonomisinden gelen verilerin de desteğiyle gelişmekte olan borsalarda %7'lik, MSCI Türkiye endeksinde %9'luk bir yükseliş yasandı. Piyasalarda yaşanan yükselişi erken gelen baharın müjdesi değil kıs güneşi olarak görüyoruz.
Avrupa Merkez Bankası'nın sağladığı kaynağın zaman kazandırdığına ancak bunun kalıcı bir çözüm için yeterli olmadığına inanıyoruz. Piyasalarda güvenin sağlanması ve krizin İspanya ve İtalya gibi büyük ülkelere sıçramadan intizamlı bir şekilde çözülebilmesi için Avro bölgesinin parasal birliğin ötesine geçerek mali birliğe dönüşecek adımlar atması gerekiyor.
Avro ülkeleri altı ayı aşkın zamandır Yunanistan'ın borçlarının "gönüllü olarak yeniden yapılandırılması" sorununu bir çözüme ulaştıramadı. Uzun bir süre borç üzerindeki indirim miktarı konusunda anlaşamadılar. İndirim oranı %20 ile başladı, %50'ye ulaştı, %70'e ulaşabileceği konuşuluyor. İndirim sonrası verilecek yeni tahvillerin faizinin ne olacağı konusunda da bir anlaşmaya varılmış değil.
Yunanistan'daki "gönüllü yeniden yapılanmanın" İrlanda ve Portekiz'de de yapılmayacağı söyleniyor. Ancak gerek ekonomik veriler gerekse piyasa faiz oranları bir yeniden yapılanmanın kısmen fiyatlandığını gösteriyor. Yunanistan'daki tragedyanın bu ülkelerde de yaşanması durumunda önümüzdeki aylarda piyasalardaki dalga boyu artar.
Avro bölgesi liderlerinin 2012 yılının ilk aylarında mali birliğe gidiş kararında uzlaşma ihtimalini oldukça düşük buluyoruz. Avro bölgesinin parçalanmaması için mali birliğin olmazsa olmaz şart olduğunu son kertede tüm üye ülkeler kabul edecek. Ancak borçlu ve alacaklı ülkelerin uzlaşmaya varması için önce islerin daha kötüye gitmesi, Avrupa'nın ciddi bir durgunluk riskiyle karşılaşması gerekiyor. Bu süreçte piyasalarda yeni bir satış dalgası görebiliriz.
Avrupa'da yaşanan borç krizi aşırı ısınan ekonomiye "yumuşak iniş" yaptırmak isteyen ekonomi yönetiminin de işini zorlaştırıyor. Avrupa'daki durgunluk ve küresel risk iştahındaki bozulma ekonomi politikası üzerinde birbirine ters iki farklı etki yapıyor.
Avrupa'daki durgunluk ekonomide aşağı yönlü riskleri artırdığı için görece daha gevşek ekonomi politikaları uygulanmasını gerektiriyor. Küresel risk iştahındaki bozulma ise dış finansman ihtiyacımızın karşılanabilmesi için ekonomi politikasının sıkılaştırılmasını gerektiriyor.
Avrupa ekonomisindeki gelişmeler beklentimiz doğrultusunda gerçekleşirse Merkez Bankası'nı zor bir sınav bekliyor. Önümüzdeki aylarda büyümenin sert bir şekilde yavaşladığı ancak küresel risk iştahının düşük olduğu bir döneme girebiliriz. Merkez Bankası'nın tercihini büyümeden yana mı yoksa enflasyondan yana mı kullanacağına
bağlı olarak önümüzdeki dönemde ekonomi ve piyasalar şekillenecek.
Küresel risk iştahındaki bozulmanın Avrupa ekonomisinin durgunluğa girdiği ve bankacılık sisteminin küçüldüğü bir ortamda olması durumunda Merkez Bankası'nın sıkı para politikası ile yapabilecekleri sınırlı. Böyle bir senaryoda Merkez Bankası'nın tercihini yüksek faiz-ekonomik durgunluk yerine yavaş büyüme ve hafif yüksek enflasyondan yana kullanabilir.