Üzümün olgunu, makbul olan çekirdeği ve kabuğu (Kartezyen Düşünce'n

Yavuz DİZDAR
Yavuz DİZDAR yavuz.dizdar@dunya.com

Çoğumuz büyük buluşlar devrinin artık tamamlandığını düşünürken, bunu dayandırdıkları en önemli gerekçe, maddenin ve moleküllerin yapısı konusunda elde ettiğimiz detaylardır. Oysa detaylar kavramın bütünü konusunda ne kadar fikir verebilir? Sonuç olarak bugün vardığımız nokta, "karmaşık bir şeyin parçalara ayrılıp onları inceleyerek çözülebileceğini" ileri süren Kartezyen Düşünce'nin iflasıdır. Günümüz bilimi detayda elde ettiği bunca sonuca Dekart'ın Kartezyen Düşünce'sine dayanarak gelmiştir. Ama Batı akademisi, özellikle biyolojiyle ilgili bilimlerde (hele hele DNA dizisi bile çözülmüşken) Kartezyen Düşünce'nin artık tükenmiş olduğunu kabul etmek zorunda. Meselenin bundan sonrası "anlama" dayanmakta ve başka bir bakış açısını gerektiriyor.

Benim çalıştığım hastanedeki günlük işimde, bir yandan önümdeki hastayla ilgilenirken, diğer yandan diğer hastalara da beslenmelerinden tutun, tıbbın sorunları ve karşılaşabilecekleri doktor tiplerine dek uyarılarda bulunurum. Kim ne derse desin, bilimde en geçerli yöntem her zaman için "gözlemdir". İki haftadır bir master öğrencimiz olan Elif, poliklinikteki çalışmalara eşlik ediyor. İyi eğitimli ama, daha önemlisi öğrenmeyi isteyen bir öğrenci. Kanser hücrelerinin salgıladığı dokuları parçalayan bir molekülün, prostat kanseri hastalarının idrarlarından saptanıp saptanamayacağına bakıyormuş. Söz konusu molekül böbrekten süzülemeyecek kadar büyük olsa bile, tezi ona veren öğretim üyesinin ne düşündüğünü bilmediğimden, önce "mutlaka bakmışlardır" dedim. Bu tür araştırma metodolojisi "onda bakmışlar, bunda da bakalım" mantığıyla yürüdüğünden, para ve imkan zengini Batı akademisi çoktan buna da bakmıştır. Çok kısa bir Google Academik taraması bile beni yukarıda açıkladığım bakış açısına yeniden götürdü. Resveratrol (RV diye kısaltayım) denen moleküle yeniden ulaştım, şimdi sizi bu moleküle bağlayıp, günlük yaşamınıza yansıyan bulguları sunacağım.

Fransız Paradoksu'nun açıklaması şarap değil, üzümün kendisidir!

Bilirsiniz, Fransızların bol miktarda kolesterol içeren peynir ve tereyağı tüketmelerine karşılık, kalp hastalıkları ortalama Batı toplumlarından daha az görülür, bu duruma Fransız Paradoksu adı verilir. Fransız Paradoksu'nun açıklamasında en çok vurgulanan neden, düzenli tükettikleri kırmızı şaraptır. Yapılan çalışmalar kırmızı şarapta bol miktarda RV bulunduğunu gösterince, bu molekül ve benzerlerinin canlılardaki etkileri de yeni araştırma alanı oluşturdu. Resveratrol kanser, kalp hastalıkları ve pek çok kronik hastalığa karşı ciddi koruyucu. Daha da ilginci, RV uzun ömürle ilişkilendirilmiş genlerle etkileşiyor (böyle diyorlar) ve deney hayvanlarının yaşam sürelerini uzatıyor. Bugüne dek yaşam süresini uzatan tek bir yöntem bilinmekte, o da günlük kalori ihtiyacının altında kalınması, yani az yemek. İşte RV de buna benzer bir etki gerçekleştiriyor. Ben size peşinen söyleyeyim, RV konusundaki bunca araştırmanın güdümü ya Fransız şaraplarının önünü açmak ya da RV'yi bir ilaç olarak piyasaya sürmektir. Neden? Çünkü olasılıkla üzüm kolay nakledilebilir ve uzun ömürlü bir ihracat ürününe dönüşemiyor. Buraya kadar anlattıklarım RV'ye Batı akademisinin bakışı.

Şimdi gelin bir de RV'yi Doğu gözüyle okuyalım. Aslında RV sadece üzümde bulunmamakta, o ve benzeri moleküller dut, yaban mersini gibi pek çok meyvede de var. Bu moleküller üzüm suyunun şaraba fermantasyonu sırasında oluşmuyor, dolayısıyla mesele şarapla değil, üzümle ilişkili. Molekül üzümün içinde değil, özellikle kabuk ve çekirdeklerinde bulunuyor. Muscat (Misket) cinsi üzümlerde diğerlerine göre 40 kat daha fazla var. Meyvedeki RV miktarının yükselmesi ültraviyoleye bağlı, üzümün güneş ışığı altında iyice olgunlaşması gerekiyor. Bu nedenle üzümün RV içeriği ekvatora daha yakın bölgelerde daha yüksek, Doğu mantığına göre bu molekül bitki için koruyucu bir etki gösteriyor (meyveyi kışa hazırlıyor!), o meyveyi tükettiğinizde sizde de koruyucu etki yaratıyor. Dolayısıyla Galen'in "ne yerseniz osunuz" sözüne bir kez daha geliyoruz.

"Bağ bozumunun" sağladığı yıllık faydayı endüstriyel ürünler veremez

Durumu bir de üzüm tüketim alışkanlıklarımız açısından irdeleyelim. Bizim ülkemiz zaten çok fazla üzüm tüketen bir ülke değil, yerel üzüm soylarını koruyamadığından, üzüm envanteri açısından giderek fakirleşiyor. Piyasaya çiğ meyve olarak sürülen üzümler, nakil sırasında ezilmesin diye bir miktar ham toplanıyor, RV açısından çok fazla zenginleşemiyor. Resveratrol kabukta olmasına karşılık, "tüketici beğenisi" denen kandırmacayla giderek çekirdeksiz ve ince kabuklu üzüm tüketir hale geldik, kalın kabuklusunu beğenmiyor, almıyor ya da içini yiyip kabuğunu atıyoruz. Üzüm suyu niyetine piyasaya sürülen çok fazla seçenek olmadığı gibi, gerçekten üzüm suyu denilebilecek "buruk" olanı sadece Atatürk Orman Çiftliği tarafından üretiliyor, cam şişede, ama her yerde bulunmuyor. Eskiden şıra tüketme alışkanlığımız vardı, artık ancak Vefa Bozacısı'nda ya da Hacı Bekir'de (yolunuz düşerse) bulabilirsiniz. Üzüm pekmezi ve pestil gibi türev ürünlerindeki RV miktarı ayrı bir araştırma konusu, ancak onları yiyen de fazla yok. Millet pekmezi demirle eşdeğer tuttuğundan, doktorun demir ilacı yazmasıyla yetiniyor. Üzüm hoşafı yapan pek kalmadı, ev kadınları çocuklarına "endüstriyel puding tozlarından" çakma tatlılar yediriyor. Üzümün besleyicilik açısından en zengin "olgun" hali ise bizde tüketimi çok kısıtlı olan şarap üretiminde kullanılıyor. Derken birileri çıkıyor, kansere karşı üzüm çekirdeği satmaya başlıyor. Sonuç olarak, geçen haftaki birinci sorunun sürekli ortaya çıkan yanıtı, "insan doğanın bir parçasıdır, bağımsız yaşayamaz". Taze sebze ve meyveyi özellikle zamanında tüketin, "bağ bozumunun" kışı sağlıklı geçirmek açısından sağladığı yıllık faydayı endüstriyel ürünler veremez.

Son üç haftanın gündemine ilişkin (terör, deprem ve Kaddafi) benzer bir değerlendirmeyi ise gelecek hafta yazacağım. "Bakış açısı, olaylar ve sonuçlar" arasındaki ilişki hayatın her alanında geçerlidir.

Kaynak: Lekli I, Ray D, Das DK. Longevity nutrients resveratrol, wines and grapes. Genes Nutr 2010; 5: 55-60.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar