Uzlaşmazlıklar kırılganlığı tırmandırıyor!

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Riskten kaçınma eğiliminin gelişmiş ekonomileri de sarsmaya başladığı bir haftayı geride bıraktık. Bilgi kirliliğindeki artışa bağlı olarak kafalar iyice karıştı, endişeler büyüdü; güvenli liman arayışı ön plana çıktı. Gelişmekte olanların durumundaki olumsuzluk görece ikinci planda kaldı. Sürdürülebilir olmayan gidişatta yeni bir yol ayrımına gelinmiş olunduğu öngörüsü güçlendi. Avrupa Merkez Bankasının elinin rahatlatılması için Almanya ve ABD para otoritesi üzerindeki piyasa baskısı hatırı sayılır ölçüde yükseldi; belirsizlik ve kırılganlık küresel kriz öncesindeki seviyelere sıçradı. Amerikan ve Alman tahvillerinin anormal sayılabilecek düzeyde prim yapması, sermaye ve emtia piyasalarının satış baskısı altında bunalması, beklentilerin güçlü bir şekilde olumsuzlaşması gibi gelişmeler arka plandaki endişelerin görünen yüzü oldu. Başka bir deyişle baskıların hedefi olan kesimler, tehdit ve şantaj ile tercih değişikliğine zorlandı. 

Avrupalı yetkililer yaşananlar karşısında genelde sessiz kalmayı tercih etti. Haftanın ikinci yarısında ABD para otoritesinin yetkilileri, farklı düşünen kesimlere mavi boncuk dağıtma yarışına girdi ve devamında bir sakinleşme yaşandı; finansal piyasalar kayıplarının cüzi bir kısmını geri alabildi. Belki de ABD Merkez Bankasının karar alıcıları içindeki denge değişmek zorunda kaldı! Şimdi herkes nefesini tutup bekleyecek! Evdeki hesabı tutmayanların çekişmesi ne gibi sonuçlar yaratacak? Parasal genişleme Ekim ayında sonlanacak mı, yoksa ötelenecek mi? Faiz yükselişine ilişkin beklentiler ne yönde değişecek? Gelişmekte olan ekonomilere bakış açısı değişecek ve risk alma isteği yeniden artışa geçecek mi? Emtia fiyatları nasıl bir yön bulacak ve enfl asyon baskılarında herhangi bir değişiklik yaşanacak mı? Bu belirsizlikler küresel ekonomiyi ve jeopolitik gelişmeleri ne yönde etkileyecek? Ya her şey değişecek ve bu durum daha yıkıcı olacak, ya da belli bir gecikme sonrasında eski eğilimler kaldığı yerden devam edecek. 

Küresel krizin sonlarına doğru, 2009 yılı ikinci çeyrek döneminin hemen başında Londra da yapılan G20 Zirvesinden çıkan sonuç metnini hatırlıyorum: Sorun küreseldi ve çözümde hem uzlaşıya dayanmalı hem de küresel olmalıydı, etkili düzenlemelerin devreye sokulması çok önemliydi! Aradan geçen beş yılı aşan sürede olması gereken çizgiden uzaklaşmaya devam edilmiş olması olumlu düşünmeye izin vermiyor. Bırakın küresel uzlaşıyı, görece en iyi durumda olduğu ve iyiye gittiği iddia edilen ekonomiler kendi içlerinde bile uzlaşıyı tesis edemiyor ve başının çaresine bakmaktaki aczini gizlemeyi beceremiyor. ABD’nin para otoritesi Başkanı gelir dağılımından memnuniyetsizliğini ifade ederek bir yandan yapılanların doğru olduğunu savunmaya çalışıyor, diğer yandan baskılar artınca gelecek konusunda net bir fikri olmadığını itiraf ediyor! 

Dışarıda olup bitenleri anlamaya çalışırken, dönüp bir de aynaya bakmak gerekiyor: Biz ne yapıyoruz? Yeterince gerçekçi miyiz? Gelecek adına doğruları mı hayata geçiriyoruz? Yoksa günlük ihtiyaçları karşılama konusundaki sıkıntılara boyun eğerek kendimizi ve birbirimizi mi aldatmaya yoğunlaşıyoruz? Küresel düzeydeki olumsuzlukların tavan yaptığı bir haftada, son bir gayretle Türk Lirasını daha değerli hale getirmek ne anlama geliyor? Dış koşullardaki lehimize herhangi bir düzelmeye aşırı bağımlı olduğumuzu dikkate almayan bir yolda yürümek çözüm müdür? Nasrettin Hoca’yı seviyoruz; fakat asırlar öncesinde yaptığı uyarıları hesaba katamıyor, korkularımızın esiri olmaktan kurtulamıyoruz. Israrla göle maya çalıyor ve gölün yoğurt tutacağına herkesi inandırabileceğimiz gafl etine düşmekten kurtulamıyoruz!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar