Uzlaşalım gençlerimizi geleceğe hazırlayalım
İlk ve orta öğretimde bir türlü halledemediğimiz bir sorun, müfredatta din öğretimine yer verilip verilmeyeceği, verilirse nasıl verileceğidir. Soruna doğrudan eğilmeden dolambaçlı yollardan kısmi çözümlere ulaşmaya çalışmamız, eğitim sistemimizi karmaşıklaştırıyor, kalitesini düşürüyor. Sorunun temelinde, toplumumuzda din eğitimi verecek devletten başka bir kurum bulunmaması yatıyor. Batımızdaki toplumların hepsinde devletten başka, din eğitimi de veren bir kilise yapısı bulunaktadır.
Bazılarında kilisenin kurduğu, dini terbiyeye ağırlık tanıyan okullar faaliyettedir. Bu yollar açık olunca, dini lise niteliğinde olup meslek lisesiymiş gibi gösterilmek istenen İmam-Hatip okulları tipi icatlara ihtiyaç kalmamaktadır. Sorunu derinleştiren olgu toplumdaki başat ideolojik ayrışmanın laiklik-dindarlık eksenine oturmasıdır.
Laik ideolojiyi benimseyenlerin bir bölümü dindarlığı dinci olmakla eşanlamlı görmekte, dindar kişilerin aslında dini düzene egemen kılmayı istediklerine inanmaktadır. Keza bir kısım dindar da, dinin gereklerini devletin gücünü kullanarak topluma egemen kılmayı özlemektedir. Hemen belirtelim ki, sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi yüksek, demokrasiyle yönetilen birçok toplumda bu tür aşırı yaklaşımları temsil eden azınlıklar vardır. Durumun Türkiye’de farklı olduğunu sanmıyorum, fakat konu siyasi kutuplaşma ekseni oluşturduğundan, derin bir ayrışma olduğu izlenimi doğmaktadır.
Son günlerde ilk ve orta öğretimi yeniden düzenleme çabaları ağırlıklı olarak din eğitimi tartışmalarına dönüştü. Halbuki öğretimi genelde nasıl düzenleyeceğimiz ile din öğretimini nasıl düzenleyeceğimiz konularını birbirinden ayırmamız gerekiyor. Uluslararası ölçümlerde Türk öğrenciler temel becerilerde yüksek başarı sergilemiyorlar. Türkiye ise giderek daha gelişkin ekonomisi olan, ileri teknolojiler üretmek ve kullanmak zorunluluğunu hisseden bir ülkeye dönüşüyor. Nüfusumuzu bu ihtiyaca göre donatmak mecburiyetindeyiz. Bunun yerine dar bir din eğitimi tartışmasına sıkıştık, garip bir inatlaşma nedeniyle de yapmamız gereken işleri yapmıyor, yapmamız gerekenlerle uğraşıyoruz.
Din öğretimi konusunda, iktidarıyla muhalefetiyle, bazı ilkeler üzerinde anlaşarak bunları uygulamaya sokmamız en makul yoldur. Böyle bir uzlaşmanın ilkeleri neler olabilir? Sanıyorum, alternatifinin yokluğunda, devletin din öğretimi ihtiyacına bir yoldan cevap vermesi gerektiğini kabul etmeliyiz. Sonra, toplumumuzdaki din ve mezhep farkları nedeniyle, tüm çocukların aynı din eğitimine tabi tutulamayacağını, her ailenin çocuklarına kendi inançları çerçevesinde bir terbiye vermek isteyeceğini benimsemeliyiz. Bunun mantıki sonucu din eğitiminin yasal zorunluluk olmaktan çıkarılmasıdır. Haftanın bir öğleden sonrası din ve kültür derslerine ayrılabilir. İsteyen öğrenci Kuran, Arapça, Sünni ameli türünden dersleri izlerken, diğerleri mukayeseli dinler tarihi veya benzeri bir programı tercih edebilir. Sayıların yeterli olduğu yerlerde başta Aleviler diğer din ve mezhepler için ayrı ders demetleri hazırlanabilir. Bunlar isteğe bağlı olarak isteyen öğrencilere zorunlu müfredatın dışında sunulabilir.
Şimdiki gidişe egemen olan laiklik-dindarlık inatlaşması, gençlerimizi geleceğe hazırlamamızı engelliyor. Bunu aşmalıyız amma, iktidarımız da muhalefetimiz de inatlarına saplanmış durumdalar. Uzlaşalım beyler, gençlerimizi geleceğe hazırlayalım!