Uygulayan değil uygulanan…
Singapur Büyükelçisi A. Selverajah ile yaptığım sohbetin içeriği, bize de örnek olabilecek çok şey anlatıyor…
Şöyle ki…
* * *
Bir ülke düşünün…
11. yüzyılda “Pulau Ujong” yani “sondaki ada” diye anılıyor…
Balıkçılıktan başka hiçbir geçim kaynağı bulunmuyor…
* * *
1960’lı yılların sonunda İngilizlerden ayrıldığında ayakta kalamayacağı düşünülüyor…
Yeraltı ve yerüstü doğal kaynaklara sahip olmaması nedeniyle bölge ülkeleri tarafından da dışlanıyor…
Yokluklar ve umutsuzluklar ülkesi olarak ön plana çıkıyor…
* * *
1970’lerdeki yönetim ise “genç nüfusu” doğal kaynak olarak ön plana çıkarıyor…
O gençleri ekonomiye kazandırmak için yeni bir eğitim sistemi oluşturuyor…
Pratik ve mesleki eğitimi ön plana çıkıyor…
İngilizceyi eğitim dili yapıyor…
Daha da önemlisi, o gençlerin çalışabilecekleri alanlar oluşturmak ve sermaye çekmek adına şeffaf bir hukuk düzeni, yolsuzluklardan uzak bir siyaset alanı yaratılıyor…
* * *
Ve kişi başı 500 dolar olan milli gelir, 50 bin dolara çıkıyor…
* * *
Büyükelçisi A. Selverajah o dönemi şöyle anlatıyor:
“Hiçbir kaynağa sahip olmamak bazen iyi yönde sonuçlar doğurabiliyor.
İngilizlerden ayrıldığında Singapur’un ayakta kalamayacağı düşünülüyordu.
2 milyonluk ve çok küçük bir araziye sahip olan bir ülkeydik ve yer altı kaynaklarımız da yoktu. Malezya ile birleşerek hayatta kalma şansımızı bu şekilde artırabileceğimizi düşündük.
Ancak bu deney başarılı olamadı.
İki yıl içerisinde Malezya, 1965 tarihinde Singapur'un kendilerinden ayrılmasını talep etti.
Bu aşamada hiçbir seçeneğimiz kalmamıştı.
Ya kendimiz ayakta kalmayı başaracaktık…
Ya da tamamen yok olacaktık.
Bu nedenle zamanın liderleri Singapur'un en önemli özelliğinin insan kaynağı olduğu kararına vararak, bu unsurun en iyi şekilde değerlendirilmesine karar verdi.”
* * *
Konuşmak kolay…
Düşünmek kolay…
Karar vermek kolay…
Ya uygulamak?
* * *
O dönemi de şöyle anlatıyor A. Selverajah:
“Planları hayata geçirebilmek adına sermaye ihtiyacımız da vardı…
Bu nedenle ülkemizin dış yatırımlara açık olması gerektiğini düşündük…
Bu kapsamda ABD’den, Japonya’dan ve Batı Avrupa’dan çeşitli yatırımlar sayesinde çok uluslu şirketlerin kurulması gerektiğini öngördük…
Ancak onların ilgisini çekebilmek için doğru ortamı yaratmamız gerektiği kanısına vardık.
Uluslararası firmalar dünyanın herhangi bir yerinde şirket açabilirlerdi.
Bizim onlara Singapur'da şirket açmaları için neden sunmamız gerekiyordu.
Bu nedenle hükümetimizi kurarken ticaret yanlısı ve iş kurma yanlısı bir hükümet kurmayı amaçladık.
Bu yatırımları çekebilmek için hukuk devleti olmak, gelecek yatırımcıların hukuk sistemimize güvenmesi ve aynı zamanda şeffaflık gerekiyordu.
Yanı sıra yolsuzluğa sıfır toleransı olan, temiz bir hükümet kurmamız gerekiyordu.
Hepsini yaptık.
Ve başardık.”
* * *
İnsanoğlu, önündeki başarılı örnekleri alıp o örnekleri daha da geliştirip, ona göre sistem kurarsa, dağı bağa çevirebiliyor…
Sistemsiz / bağımlı ülkeler ise güzelim bağları, kıraç dağlara dönüştürmeyi tercih ediyor…