Utanmalıyız, utanmalı
Hayat suları, engelsiz kanallardan akmaz. Her gönül, engelsiz, pürüzsüz, yokuşsuz yollar diler. "İstekleri ile yaşadıkları arasında fark olmayan biri varsa beri gelsin!" diye bir yeryüzü megafonu ile haykırsak, diledikleri ile yaşadıkları arasında tutarlılık olan kaç kişi öne çıkabilir ki?
Geçiş bölgelerinde yaşayan bütün insanlar gibi bizim Karadeniz insanımız da, yoklukların, yoksullukların, baskıların, kıyımların ardına ya da önüne eklenen huzurlu günlerin destesi olan yaşamını kristalleştirerek size,"Ağrısız baş kabaktan sayılır" diyecektir. Kayseri insanı da başka bir pencereden bakarak, "Yakınma, yekin!" diyerek, yaşadığımız evrenin temel gerçeklerinden birini anımsatacaktır.
"Sorunlar ve çözümleri insana özgüdür"diyeceğim de, varoluştan bugüne gelen birçok canlının hakkını yemiş olurum diye çekiniyorum.Yaşadığımız evrende, birçok varlık, uyum yeteneğini kullanarak canlarını korur ve nesillerini sürdürür. İnsanlar ek olarak akıllarını, mallarını ve kültürlerini de koruyarak bildiğimiz farklılıkları yaratır.
Düşünüyorum da, insanları bilinen diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği "utanma duygusu" olmalı…
Utancımız bize, özgürlüklerimizin başkalarının özgürlüğü ile sınırlı olduğunu anımsatır.
Utancımız bize, bugün başkasına gerekli olanın, yarın bize gerekeceğini anımsatarak; ilkeleri, kuralları, hakkı, hukuku ve saygıyı geliştirmemiz gerektiğini söyler.
Utancımız bize, "Dünya bir gündür; o da bu gündür" diyen ilkelliği aşarak, geleceğe yatırım yapmanın değerini anlatır.
Utancımız bize, kısa dönemli çıkarlarımız ile uzun dönemli geleceğimizi dengeleme yolunu açar.
Utanmak, "Hayata ben hangi taşları koydum, benim öteki diye suçladığım neler yaptı?" diye sorup Sezar'ın hakkını Sezar'a tanıma bilgeliğidir.
Utanmak, bizi, zayıflıklarımızı kibir örtüsü altında saklama ilkelliğinden uzaklaştırır.
Utanmak, zihnimize tutulan düz aynadır.Yaşamımızın belli anlarında, kendimize hesaplaştığımızda, yüzümü kızartan hatalarımızı yakalatan ayna.
Kendimize soralım: "Utandığımız, pişmanlık duyduğumuz ve yaşamımıza yeni rota çizip, ince ayarlar yaptığımız anlarımız" var mı? Sorunun yanıtı " … hayır yok!" ise sizin için yapacak bir şey kalmamış demektir…
Utancı körleşmiş insanin zihnini, Şeytan'ın her türlü oyunun çim sahası haline gelir.
Utancı körleşmiş insan, kendi dar çevresindeki insanlarla kendini besleyen, dışa ve insanlığa kapalı kalır.
Bir zamanlar bir mizah yazarının dediği gibi, utancı körleşmiş insan, "Ömründe birkaç kere yanılır ben-i beşer/ Seninki kaçıncısı, yanıldın üçer beşer/ Sidiğin ilaç olsa ne bir yaraya işetirsin, ne damla koklatırsın/ Buz tutmuş kalbin yalnız yakınlarına gevşer" betimlemesindeki canlıdır.