Utanacaksak bunlardan utanalım

İsmet ÖZKUL
İsmet ÖZKUL KRİTİK AÇI [email protected]

Yeni bir tartışma ve kutuplaşma konumuz daha oldu. Gençlerin evlerinde nasıl yaşayacaklarını tartışıyoruz. İktidarı elinde bulunduranlar, iktidarlarının  gençlerin evinin içine müdahale etmeye kadar uzanabileceğini düşünüyor ve gerekirse yasa çıkartacağını ilan ediyor.

Bu da öğrenci gençlerin ahlakını sorgulayan ve onları ima yoluyla şaibe altında bırakan bir üslupla yapılıyor. Öğrencilerin ve ailelerinin bundan utanmaları gerektiği mesajı veriliyor. 21. yüzyıl Türkiye’sinde eğer toplum olarak ve en başta da iktidar sahipleri olarak utanacaksak şunlardan utanmalıyız:

• Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) lise çağındaki öğrencilerin bilgi ve bilimsel yeterlilik düzeyini ölçen PISA araştırmasına göre Türkiye’nin eğitim kalitesi OECD içinde sondan üçüncü sırada.

• Bu yıl yapılan üniversite sınavlarını ikinci aşaması olan lisans yerleştirme sınavında sınava giren öğrenciler, 50 matematik sorusunun ortalama olarak sadece 12.9’unu doğru yanıtlayabildiler. Sınavda 30 geometri sorusunun 4.5’i, 30 fizik sorusunun 7.2’si, 30 kimya sorusunun 11.2’si, 30 biyoloji sorusunun 11.9’u doğru yanıtlanabildi. Öğrenciler, fen bilimlerinin hiç bir dalında soruların yarısını bile doğru yanıtlayamadılar. Kısacası gençlere verilen eğitimin kalitesi yerlerde sürünüyor.

• Her ile en az bir üniversite açmakla övünüyoruz ama lisans öğrencilerinin yüzde 55’inin, önlisans öğrencilerinin yüzde 60’ının açıköğrenimde olduğunu görmüyoruz. Yani öğrencilerin yarıdan fazlası üniversite kampusu görmeden, soluması gereken bilimsel araştırma ortamını yaşamadan sözde diploma sahibi oluyor.

• Öğrenci sayılarıyla karşılaştırılamayacak kadar yetersiz bir yurt kapasitesine sahibiz. Bu durum öğrencileri ciddi bir barınma sorunu ile karşı karşıya bırakıyor.

• Dev boyuttaki barınma açığına rağmen, Yurt-Kur’a bağlı yurtlar tam olarak dolmuyor. Bu da devlet yurtlarının öğrencilere sunduğu barınma, çalışma ve özgürlük ortamının, öğrencileri hiç de tatmin edmediğini gösteriyor.

• Türkiye’de 5 yaşında bir çocuğun eğitim görebileceği ortalama sürenin 15.3 yıl olacağı tahmin ediliyor. Bu süre, OECD’de ortalama 18 yıl, Avrupa Birliği’nde (AB) 18.2 yıl. Türkiye bu konuda OECD’nin en kötü ülkesi.

• Türkiye’de okul öncesi eğitimde okullaşma oranı yüzde 17 ile yine OECD’nin açık arayla sonuncu ülkesi. Okul öncesi eğitimde okullaşma oranı OECD’de ortalama yüzde 81, AB’de yüzde 86.

• Türkiye’de 15-29 yaş arası gençlerin eğitimde geçirmeleri beklenen süre 4.7 yıl. Bu süre OECD’de 7 yıl, AB’de 7.3 yıl. Bu çağdaki gençlerin yüzde 69’u eğitim dışında. Bunlar arasındaki istihdam oranı da sadece yüzde 32. Türkiye hem okula gitmeyen hem de bir işte çalışmayan aylak genç oranı en yüksek ülke. 15-19 yaş grubunda bu oran yüzde 26.6 ile OECD ortalamasının 3.15 katı, 20-24 yaş grubunda ise yüzde 43.67 ile ortalamanın 2.36 katı.

• Türkiye eğitimde OECD içinde en geri ülkelerden birisi olmasına rağmen eğitime milli gelirden en az pay ayıran ülkelerden birisi. OECD’nin bu konuda açıkladığı Türkiye’yi kapsayan son karşılaştırmalı verisi 2000 yılına ait. Buna göre milli gelirden eğitime ayrılan pay OECD’de ortalama yüzde 5.3 iken Türkiye’nin ayırdığı pay yüzde 2.5. OECD ortalaması 2009’da yüzde 6.2’ye yükselmiş.

• Yüksek öğrenimi bitirenleri bekleyen en yüksek olasılık işsizlik. KPSS önünde yığılmış bekleyen gençlerin sayısı her yıl artıyor. Yüksek öğrenim mezunlarının yüzde 30’unun, mesleki teknik lise mezunlarının yüzde 42’sinin, lise mezunlarının yüzde 54’ünün bir işi yok.

• İş-Kur kayıtlı işsiz listelerine bakarsanız üniversite mezunu, yüksek lisans diplomalı ve hatta doktoralı işsizlerin şoförlük, konfeksiyon işçiliği, büro memuru, imalat işçisi ve nitelik gerektirmeyen işlerde çalışmak için iş başvurusunda bulunduklarını görüyoruz.

Bu acı verileri daha da uzatmak mümkün. Şimdi şapkayı önümüze koyup bir kez daha düşünelim: Gençleri suçlamayı bırakın, yüzlerine bakacak halimiz var mı?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar