Üst aklı yenmek madem bu kadar kolaydı...
Kur yükseldi, bu durumu üst akla bağladık. Kur yükseldi, bizi çekemeyenlerin spekülatif oyunları dedik.
Peki şu meşhur üst akıl, şu bizi çekemeyen spekülatörler ne oldu da birden ortadan kayboldular!
Dolar TL karşısında 24 Mayıs’ta zirve yaptı. Merkez Bankası da mecbur kaldı ve faizi üç puan birden artırarak yüzde 16.50’ye çıkardı.
Ama bu adım yetmedi... Rahatsızlığın henüz başında küçük bir doz ilaçla tedavi mümkünken biz bekledik de bekledik. Dozu artırmak kaçınılmaz hale geldi.
28 Mayıs’ta bu kez sadeleşmeye gittik ve faizi de biraz daha yukarı çektik. Bu antibiyotik tedavisiydi; döviz kurundaki hastalığa şimdilik çare olmuş gibi görünüyor, ama dikkat edelim şimdilik!
Ekonominin seyir terası!
İki grafiğimiz var. İlk grafiğimizde dolar kurundaki artışın nasıl göstere göstere geldiğini vurguluyoruz. Ama sanki yetkilerimiz bir seyir terasına çıkmışlar ve kurdaki bu çıkışı izlemişler.
Kurun düzeyi kadar artış eğrisi de önemli. Ocak ayı sonunda dolar 3.78 düzeyinde ve bir yıl öncesinin yüzde 1 altında. Dolar şubat sonunu da aynı düzeyde kapatıyor ama bir yıl önceye göre olan fark artıyor, oran artık yüzde 5.
Dolar mart sonunda 4 liraya, bir yıllık artışı da yüzde 10’a dayanıyor.
Nisan sonuna geliyoruz, Merkez Bankası gidişatı görüyor ve faizi yüzde 12.75’ten yüzde 13.50’ye çıkarıyor ama artık faiz dolardaki yıllık artışın altında kalmış durumda. Dolarda nisan sonu itibarıyla yıllık artış yüzde 14.
Ekonomi yetkilileri ilk üç ayı kesinlikle, belki de mecburi olarak izliyorlar, nisanda ise “Ne oluyoruz” deniliyor.
Ya mayıstaki kopuş!
Dolardaki yıllık artış oranı mayısla birlikte daha da hızlanıyor, Merkez Bankası’nın fonlama maliyeti ise bu artışa ayak uydurmakta çok ama çok geride kalıyor. Görünürdeki durum bu ama aslında cümleyi tersinden kurup “Merkez Bankası faizi geride kaldığı için dolarda hızlanma çok belirginleşti” demek daha doğru.
Sonra neler olup bittiğini biliyoruz. Dolar 5 liraya doğru yol alınca faizi üç puan birden artırmak kaçınılmaz oluyor, bu da yetmeyince haziran ayından itibaren sadeleşmeye gidiliyor, tek faiz yerine yüzde 15 ile yüzde 19.5 arasında oluşacak bir bant belirleniyor.
Maliyeti kim ödeyecek?
Mayıs ayı başındaki kur 4.04, bir yıl önceye göre artış yüzde 14 dolayında. Aynı tarihteki faiz de yüzde 13.5. Bir anlamda denge oluşmuş görünüyor. Ama dolarda her an bir atak olabilir, her an bir hızlanma yaşanabilir.
Nitekim yaşanıyor da... Dolar kurunu tutma fırsatını mayıs ayında nasıl kaçırdığımızı diğer grafiğimizde kolaylıkla izlemek mümkün.
Dolar mayıs başındaki 4.04’te kalmasa da, hadi 4.10 ya da 4.20 olsaydı bile şimdiki duruma göre çok daha az maliyet ödemiş olurduk.
Akaryakıt fiyatları artmasın ve enflasyon yükselmesin diye ÖTV’den feragat ederek fiyatları sabitleme yoluna gitmenin bir maliyeti yok mu? Bu dönemde borç ödemek durumunda kalıp çok yüksek kurdan döviz alanların üstlendikleri bir maliyet yok mu?
Kişi ya da şirket bazında ortaya çıkan yük bir yana ülke olarak döviz borcu öderken daha fazla TL bulmak gibi bir durum yaşamadık mı?
Hazine mayıs ayının ilk 23 gününde 609 milyon dolar dış borç ödedi. Bu borç ödemesinde ağırlıklı kur 4.36 oldu. Eğer kurun artışını seyretmesek ve doları mayıs başındaki 4.04’te tutabilseydik, 609 milyon dolar için 2.7 milyar lira değil yaklaşık 2.5 milyar lira gerekecekti. Yani 200 milyon lira tasarruf edecektik. Üstelik mayısta çok düşük tutarda dış borç ödendi. Ya ödeme birkaç milyar dolar olsaydı...
Ama 4 liraları artık görmesi pek mümkün olmayan ve en iyi ihtimalle 4.50 dolayında kemikleşme eğilimi gösteren kur yüzünden daha çok maliyet ödeyeceğiz.
Ah o seyir terası yok mu o seyir terası!
Teşekkür...
Zatürre oldum ve yazılarıma geçen hafta başından beri o yüzden ara vermek zorunda kaldım.
Yüksek ateşe eşlik eden yoğun halsizlik, yazı yazmak şöyle dursun, ekonomide adeta kıyamet koparken olan biteni gereğince izlememe bile olanak tanımadı.
Biraz toparlandım da yazılarıma yeniden başlama gücünü buldum. Umarım bu toparlanma kesintiye uğramaz.
Rahatsızlığım süresince geçmiş olsun dileğinde bulunan; rahatsız olduğuma ilişkin olarak köşemde yayımlanan notu görmedikleri için merak ve kaygılarını ileten tüm okurlarıma teşekkür ediyorum.
Ayrıca geçmiş olsun dileklerini paylaşan dost ve arkadaşlarımla meslektaşlarıma da teşekkürlerimi sunuyorum.