Ürküten muazzam kalabalık
NOT DEFTERİ / Dr. Uğur Tandoğan [email protected] Bir söz Dünyada üç grup insan vardır: Bir şeyi yapan ve yaratan "küçük" bir seçkin grup. Bir şeyin yapılmasını seyreden "büyükçe" bir grup. Ne olup bittiğini bilmeden seyreden "muazzam" bir kalabalık. Anonim Bir olay Geçenlerde bir derse davetli idim. Bir grup üniversite öğrencisine girişimcilik konusunda konuştum. Konuşmama başlamadan önce DÜNYA'da çıkmış bir yazımı dağıtıp, "Bunu okuyun, üstünde tartışalım" dedim. Bu yazıda, Dell bilgisayarlarının sahibi Michael Dell'in hayat hikayesini anlatıyordum. Michael'ı doktor olsun diye üniversiteye yollamışlar. Ama Michael'ın aklı fikri bilgisayarlarda. Önce eski IBM bilgisayarları geliştirip (up-grade) satmış. Bunu önce okul çevresinde yapmış, sonra kapı kapı dolaşarak hukuk büroları ve küçük işletmelere satmış. Üniversitedeki birinci yılın sonunda Michael eve döndüğünde "Ben doktor olmayacağım, bu işi yapacağım" demiş. Ama anne ve baba "Olmaz doktor ol" diye itiraz etmişler. Michael bir orta yol bulmuş "Eğer işler iyi gitmezse okula dönerim" demiş. Ama işleri öylesine iyi gitmiş, daha ilk ay 180 bin dolarlık satış yapmış. Bir daha okula dönmemiş. Ve Dell şirketi böyle doğmuş. Şu an bilgisayar dünyasında başa güreşen bir firma. Bu yazıyı seçerken, vereceğim mesajlara çok dikkat etmem gerektiğini düşünmüştüm. Konuşmamın sonunda tüm öğrencilerin kendilerini kampusün dışına atıp hemen bir iş kurmalarını beklemiyordum. Ama hiç beklemediğim bir durumla karşılaştım. Okuma bittikten sonra "Nedir yorumunuz?" diye sordum. Bir öğrenci "Ben bu hikayeye inanmadım. Bir kişinin böyle bir şey yapabilmesi zor. Muhakkak devletten yardım görmüştür" dedi. Başka bir öğrenci "Şansı yaver gitmiş" dedi. Sanki birçoğu da bu görüşü destekledi. Dersin sonunda iki heyecanlı genç yanıma geldi. Birisi, ablası ile kurmak istediği bir iş konusunda akıl danıştı. Diğeri ise babasının işyerinden söz etti. Onun da hayalleri vardı. Babasının işini geliştirmek istiyordu, ancak babası oğlunun kendi işini yapmasını istemiyordu. Onun ücretli çalışan birisini olmasını istiyordu. Bazı tavsiyelerde bulundum. Ayrılırken "Hocam, bu derse girip girmemekte tereddüt etmiştim. Ama hayatımın dersi oldu, çok yararlandım. Teşekkür ederim" dedi. Bir yorum Gençlerin çoğunluğunun durumu beni hayli düşündürdü ve üzdü. Yukarıda belirttiğim üç tür insandan "ne olup bittiğini bilmeden seyreden muazzam kalabalık" gerçekten büyüktü. Michael Dell hayal etmiş ve üniversite yıllarında, bu yaşlarda tutkusunu işe çevirmişti, sonunda bir imparatorluk kurmuştu. Bizim bazı gençler bunun olabileceğini hayal bile edemiyordu; olayı devlete ve şansa bağlıyordu. Yukarıda grup ülkemizden bir kesit. Ama ülkemizdeki bu muazzam kalabalık beni ürkütüyor. Üretmeden, ter dökmeden, çaba harcamadan bir şeylere konmak isteyen, her şeyi başkasından bekleyen bir kalabalık. Örneğin, adam zengin olmuşsa, devlet yardım etmiştir, şansı yaver gitmiştir. O kişinin hayal edeceğini, hayalini tutkuya dönüştürüp, çaba harcayarak, ter dökerek bir şeyler yapabileceğini düşünemiyorlar bile. Çünkü kendileri doğduklarından beri hiç ter dökmemişler. Bazı anne ve babalar çocuklarını çok sevdiklerinden (!) onları lapacı olarak yetiştiriyorlar. Çocuklar hiçbir sorumluluk almadan, tam bir tüketici olarak büyüyorlar. Emek harcamadıkları, her istediklerini kolayca elde ettikleri için emeğin de değerini bilmiyorlar. Bu yüzden emeğe de saygı duymuyorlar. Bu çocukların üst taraflarında çalışan tek organları ağızları; çenelerini tutamıyorlar. Eğitim kurumlarını öğrenme zevkinden arındırılmış, sınava hazırlanma merkezleri haline getirmişiz. Toplum da çocuklara iyi örnekler sunmuyor. Sonunda elbirliği ile bu çocukları yetiştirmiyoruz. Sonuç Yukarıdaki olayda anlattığım o iki heyecanlı çocuk muhakkak bir şey olacaklar, bir şeyler yaratacaklar. Bir şeyi yapan ve yaratan "küçük" bir seçkin grup içinde yer alacaklar. Onların başarı hikayesi yazıldığında berikiler de "devlet yardım etmiştir" diyecekler.